Korona günlerinde Ramazan

 

25 Nisan 2020 23:02
Korona günlerinde Ramazan





  Bu sene
Ramazan zor bir zamana denk geldi. Kendimizi adeta kıstırılmış gibi
hissettiğimiz, virüs belası yüzünden sürekli olarak kendimizi dinleyip, zaman
zaman “Acaba ben de mi virüs kaptım” diye işkillendiğimiz ve bu yüzden de
zamanın seyrini takip edemediğimiz bir atmosferde Ramazan adeta çat kapı
çıkageldi.

İlk vehlede
kendimizi biraz buruk, biraz keyifsiz, biraz hüzünlü hissetsek de Ramazan
kesinlikle iyilik ve güzellikle geldi. Her şeyden önce Ramazan’ın koronavirüsle
mücadeleyi manen güçlendirecek bir vesileye dönüşeceği kesin… Çünkü oruç tutan
insanların, özellikle gündelik yaşamda yoğun enerji sarfiyatı gerektiren iş
kollarında çalışan insanların oruç süresini daha sakin, daha dingin bir
atmosferde geçirmek istedikleri malum… Ayrıca koronadan korunma tedbirleri
kapsamında uygulanan sokağa çıkma yasağı, oruç ibadetinin ev ortamında daha
rahat eda edilmesine fırsat sağlayacak gibi… Ancak bu husus işin bir tarafı;
söz konusu tedbirler ve uygulamalar yüzünden medar-ı maişetlerinden geri kalan
insanlar açısından bakıldığında, hayatın bir an önce normale dönmesi için elden
gelen tüm imkânları sonuna kadar kullanmamız ve bu büyük sıkıntıyı bir an önce
atlatmamız gerektiği de kuşkusuz… 

Malum,
özellikle görsel medyada korona, bağışıklık sistemi ve oruç meselesi gündeme
geldi ve bu konuda bize de birtakım sorular yöneltildi. Ancak konunun medyaya
intikal şekli, maalesef, “Kelle paça çorbası içmek korona sorununu çözer”
şeklindeki magazinden pek farklı değildi. Ramazan ve oruçla ilgili klişe
soruların öteden beri magazin konusu olması hep canımı acıttı. Bu mesele bir
tarafa, aslında kimlerin oruç tutup tutamayacakları konusunda daha önceki
yıllardan farklı bir durum yok ortada… Hatta sağlıklı olan herkes için bu
seneki Ramazan malum tedbirler sebebiyle oruç tutmaya daha elverişli bir döneme
denk geldi… Ciddi sağlık sorunları sebebiyle kendilerini risk altında görenlere
gelince, bu durumdaki insanların oruç konusunda danışacakları adres Diyanet
yetkilileri ve/veya bizim gibi İlahiyat akademisyenleri değil, hastalıklarını
takip edip tedavilerini düzenleyen hekimlerdir. Daha açıkçası, kronik hastalığı
bulunan ve oruç tuttukları takdirde vücut dirençlerinin düşeceği zehabına
kapılan insanların kendi hekimlerine danışmaları ve onların yönlendirmesine
göre adım atmaları gerekir.

Bilindiği
üzere Ramazan ayı İslam geleneğinde özel ve önemli bir zaman dilimi olarak
kabul edilir. Bu zaman diliminin özel ve önemli olması, Kur’an’ın Kadir
gecesinde insanlıkla buluşması ve bu gecenin de Ramazan ayının içinde yer
almasıyla ilgilidir. Daha açıkçası, genelde Ramazan ayının, özelde Kadir
gecesinin önemi Kur’an’ın nüzulünden gelir. Öte yandan, Hz. Peygamber’in
sünnetiyle sabit olduğu üzere Ramazan “i’tikâf” diye isimlendirilen ve ibadet
niyetiyle Ramazan’ın son on gününü camide geçirmeye karşılık gelen bir
dinî-ahlâkî gelenek de içerir. Bu çerçevede koronalı günler, evleri mescide
dönüştürmek ve evlerin bir köşesinde i’tikâfa çekilerek sözgelimi Kur’an’la
haşir neşir olmak, istiğfarda bulunmak ve kendi kendimizi hesaba çekerek manen
arınmaya çalışmak gibi birçok hayırlı amele de vesile kılınabilir. Zira
unutmamak gerekir ki ilk planda şer görünen birçok şey zaman içerisinde
birtakım vesilelerle hayra tebdil olabilir. Kaldı ki Yaşar Kemal’in dediği
gibi, “yaşam umutsuzluktan umut üretmektir. İnsan umutsuzluktan umut üreterek
bugüne kadar gelmiştir.”

Bu sene
koronalı günlerde idrak ettiğimiz Ramazan daha düne kadar adeta bir yaşantı
oburu gibi davranarak sürdürdüğümüz hayat tarzımızı gözden geçirip ömür
sermayemizi ne tür emeller, hevesler ve hedefler uğruna tükettiğimiz hususunda
kendimizi sorgulamamız ve bu vesileyle kendimizi dinleyip durulmamıza da vesile
olabilir. Bugüne kadar sürekli olarak seğirtir gibi yaşamakla dünya gailelerini
bitiremediğimize göre biraz da usul usul yaşamayı öğrenmek ve bu şekilde
yaşamayı denemek faydalı olabilir. Dış dünyaya odaklanmış ve hayatın hızı
yüzünden çoğu kez de ayartılmış aklımız ile belki kendimizi bildik bileli hep
üvey evlat gibi davrandığımız ruhumuz ve vicdanımızı korona yüzünden ağır aksak
akan şu zamanlarda bir araya getirip birbiriyle kaynaşmalarını sağlamaya
çalışmak ve bu sayede daha tam, daha kâmil bir insan olabilmenin idrakine
varmak büyük bir kazanım olsa gerektir.

Kendi adıma
konuşmam gerekirse, elli yılı geride bırakmış bir insan olarak hayattan yana
hayli yorgunum; bu yüzden de ruhsal olarak sakinlik ve dinginliğe çok büyük bir
ihtiyaç hissediyorum. Bilhassa kendi “iç ben”imle konuşup vicdanımın sesini
dinlemeyi, bugüne kadar yaşadığım hayatta sabit davranış kalıpları haline gelen
hata ve kusurlarımla yüzleşip geç de olsa bu davranış kalıplarıyla ilişkimi
kesmek istiyorum. Bu yüzden, koronalı günlerde yaşamak durumunda kaldığımız
Ramazan’ı kendimizi dinleme ve kendimize gelme hususunda çok büyük bir fırsat
olarak görüyorum. Korona ve Ramazan vesilesiyle yaşantı oburluğuna en azından
bir süre ara vermeyi, hayatı daha ağır, tabir caizse usul usul yaşamayı
öğrenmeyi, sürekli olarak bir şeylerin peşinde seğirtmemeyi, kısacası bütün bir
hayatımızı adamakıllı kritik edip bundan sonraki ömür sermayemizi daha insani
ve ahlaki değerlerle mücehhez şekilde harcamayı öneriyorum. Son bir not olarak
bu önerinin herkesten önce kendime yönelik olduğunu özellikle belirtmek
istiyorum.

Mustafa Öztürk  



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.