Çalışmayı sevmeyen bir milletiz.

Öğretmen derse girmek istememekte.

Doktor hasta bakmaktan kaçmaya uğraşmakta.

Bıraksalar kimse işini yapmayacak.

Ankara’da uçağın kapısında rötarın ağır dakikalarının geçmesini beklerken, kitabımı okumaya çalışıyorum.

Ne mümkün.

Herkes birbiriyle bizim ülkenin o en önemli işini yapmakta.

Sohbette, muhabbette de birinciliği kimselere kaptırmayışımız.

Gürültülü, sesli konuşmada da bizi kimse geçemez.

Yanımdakilerin yüksek sesli konuşmasından bir grup akademisyenle komşu masalarda olduğumuzu anlıyorum.

İncir çekirdeğini doldurmayan konuların arasından bir cümle bıçak gibi kesici, yıkıcı, soğuk, sevimsizdi; buz kestim.

“Abi bu sene ben rahatım, ders vermediler, ohh kafa dinliyorum, dünya varmış be abi; derslere girmek ders anlatmak olmayınca .”

Gören, duyan da derslere girmeden önce hummalı bir hazırlık yaptığını, konusunu çalıştığını sanır; gözü saatte kim bilir nasıl öğrencilerini, o tatsız tuzsuz yorumlarıyla tüketmiştir.

Doktor burnundan solumakta: “Hasta yağıyor, ya bir oturun evinizde, nedir hastaneye koşuyorsunuz, bir gün de gelmeyin.”

Özel hastanenin fizik tedavi ünitesinde genç fizyoterapistler, gerginler ve hastalara nefretle muamele etmekteler, ağrılı bölgeye ultrason yaparken zihniyle bölgeden o kadar uzak ki, elinde telefon ultrasonu sadece tutmakta ağrılı yerde gezdirmemekte, dakikası bitince kurtuldum naraları atmakta. Tensleri bağladığında, elektrik akımını birden hızlı açıp hastayı korkutarak canını yakmaktan zevk almakta.

Fizyoterapist kızların çok sevdiği bir konu var nitekim, tensi bağladığı anda arkadaşlarının yanına koşup incir çekirdeğini doldurmayan lakırdıların kaldıkları yerine yetişmekten son derece mutlular.

Nerde ucuzluk var, hangi marka indirime girdi, ne pişirdin; ülke kurtaracak konular da bunlar.

Rehberler tur attırmaktan ölümüne sıkılmakta, kasiyer kız öfkesini müşterilere kusmakta, müdürler şefleri ile görüşmekten taş taşımış gibi yorulmakta, avukat dava dosyasına üşengeçliğinden en hayati bilgileri almamakta.

İşini sevmeyenlere, lezzet duymayanlara, insan sevgisi olmayanlara; eğitim mi verilecek mutlaka bir hal çaresi bulunmalı.

Kendi çapımda küçük bir hal çaresi buldum, işini dikkatli yapan hemşire, doktor, öğretmen, tamirci, market görevlisi için bir teşekkür dilekçesi yazıp üst amirine teslim ediyorum.

Bu şekilde olsun çalışkanları, tembeller arasından ayırabiliriz.

Bu arada Beykoz Devlet Hastanesi’nin röntgen kayıt biriminde, hastaların kaydını yapan kardeşimin sabrı, güler yüzü ve hastalara olan nezaketi için bu sütundan teşekkürü bir borç biliyorum.

Dışarıdan örnek vermek canımızı sıksa da, Almanya’ da 65 yaşındaki kadın zevkle temizliyordu tuvaleti; her yan hijyen, pırıl pırıl tuvaletlerin kapı kollarını da bezlerle silmekte idi, bizde hiç rastlamadım bütün mikropların tünediği kapı kollarına bez atılmasına.

Vazifeleri iyi yapmıyoruz, işimizi sevmiyoruz.

Onca işsizin yerine kendimizi koyup şükredeceğimize, işten nasıl kaçarım arayışındayız.

Oysa insanlar canından bezmekte, işsizlik gibi bir canavarla mücadele etmekten.

Atanamayan üç öğretmen intihar etti, bu acılar bile bize tesir etmiyor.

Çocukluğumuzdan beri çok yanlış bir soru sorulurdu insanlara, boş vakitlerinizde ne yapıyorsunuz diye.

Fiyakalı ama gerçek olmayan bir cevap verilirdi her seferinde, kitap okurum diye.

Bence bugün o cevap geçerliliğini çoktan yitirdi, insanlar işlerinden kaçıp boş vakit oluşturmak için neden kırk takla atmaktalar; daha fazla tv izlemek, bilgisayarda sanal âlemde, bol bol sohbet edebilmek için.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.