At gözlüğü' ile değil feraset ilmi ile...

 

19 Mayıs 2018 17:39
At gözlüğü' ile değil feraset ilmi ile...





  Feraset; bir şeyin iç yüzünü yani zahiri anlamdan ziyade batınî
yüzünü görmek, bir metnin hakiki anlamını kavramak, hak ve batılı net bir
şekilde ayırabilmek, en hayırlı olanı bilerek seçmek, doğru hareket etmek ve
düşüncelerinde tutarlı olmak gibi anlamlara gelmektedir. Ferasetli olan
kişilerin kavl ve fiillerine ve en önemlisi kalplerine bu durum yansır.

Bilinmelidir
ki, feraset sahibi olmak ihsanı ve ihlaslı olmayı gerektirir. Feraset, Yüce
Allah'ın dilediği gibi yaşamayı gerektirir. Yani feraset sahibi olabilmek için
öncelikli olarak her türlü kötü hal-hareketlerden ve sözlerden uzak durmalı,
sâlih amellerle donanıp güzel bir ahlak elbisesine bürünülmelidir. Bunun
neticesinde kişi kalbini iman nuru ile donatıp takvaya büründükten sonra
feraset sahibi olabilir. İşte müminde oluşan bu ferasetin kaynağı, Rabbimizin
kalbine ilham ettiği iman nurudur. Bu husus Kur'an'da şu şekilde ifade
edilmektedir: “Bu (Kur'an), Rabbinizden gelen basiretlerdir (kalp gözlerini
açan beyanlardır).” (A'raf, 203)

Her
bireyin kendi özelliklerine göre dünyevi meselelerde bir feraseti olabilir.
Buradaki ferasetin oluşumu tecrübe ile oluşmaktadır. Örneğin, tecrübeli bir
doktor, yanına gelen bir hastanın hastalığını muayene etmeden anlayabilir veya
tecrübeli bir avukat herhangi bir olayı sonuçlandırmaya çalışırken, herhangi
bir araştırma veya belgelere dayanmaksızın olayın nasıl sonuçlanacağını
kavrayabilir. Baktığımızda feraset ilmine sahip kişi, olayları çevreleyen derin
bir bakışa sahip olup olayları tek yönlü ele almaz. İşte feraset, bu hassasiyet
içinde bir kişilik sergileyebilmektir. 

Maddi
ve manevi olan her şeyde feraset ilmini talep edenler,  Allah'tan gerçek
manada ittika etmelidirler. Tam anlamıyla iman nuru, ilham ve takva dediğimiz
bu üç unsurun bir araya gelmesiyle kâmil bir feraset ilmi oluşur. Bir ayetinde
Yüce Allah (CC) şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Şayet Allah'tan ittika
ederseniz, o size furkân (hem zahir, hem batında hak olanı olmayandan, iyiyi
kötüden, temizi habisten ayırt edici bir marifet ve nur) verir.” (Enfâl,
29)  Nasıl ki, insanların dünyada bazı sebeplerden dolayı korkuları
oluyorsa, müminlerin de kalplerinde Allah korkusu olur. Böylece takva sahibi
kişi, Allah'ın emrini yerine getirip yasaklarından kaçınmaya, ibadet ve zikirle
meşgul olmaya, sünnetullah çerçevesinde yaşamaya özen gösterdikçe kalbi, Allah'ın
nuruyla dolar, bütün kir ve şüphelerden arınır. Bunun neticesinde de Allah'ın
nuruyla bakmaya başlar. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem de, bir
hadis-i şeriflerinde, “Müminin ferasetinden sakınınız; çünkü o, Allah'ın nuru
ile bakar.” (Tirmizi, Taberani) buyurarak dost-düşman herkese ‘mümine bakış
açılarını tekrar gözden geçirmeleri'ni işaret etmiştir...

Feraset
ilmine sahip olmak ve Allah'ın nuruyla bakan kullardan olmak dileğiyle…  



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.