Aile zor durumda mı?

 

08 Temmuz 2019 00:51
Aile zor durumda mı?





  Sanayi
öncesinin büyük aile modeli sanayi toplumunda çekirdek aileye, sanayi sonrası
toplumda ise tek ebeveynli aileye evrilmiş durumda.

Batı
dünyasında doğurganlığın gerilemesi 19.yüzyılın sonlarından itibaren başlıyor.
II. Dünya Savaşı sonrası gerileme duruyor ve çocuk sahibi olma duygusu yükseliş
kaydediyor. Sosyologlar bu döneme “Bebek Patlaması” adını veriyor. Bu dönem
1960’ların sonundan itibaren yerini düşüşe bırakıyor.

Bugün Batı
dünyası aileyi yeniden tanımlamak derdinde.

Aile nedir
sorusuna 19. yüzyıldaki kadar kolay cevap veremiyor sosyologlar. Avrupa’da aile
politikaları açısından en önemli sorun tek ebeveynli aile ve çocuk anneler
gerçeği.

Kentleşme ve
aile bağları arasındaki ilişkiyi; suçlamadan (muhafazakarlar her sosyal
meselenin sorumluğunu kadınlara yüklemeyi tercih ediyor) ya da aşırı idealize
etmeden (Türk aile yapısı çok muhkemdir!) doğru bir noktadan değerlendirmeyi başarmamız
gerekiyor.

Değerlendirmeyi
doğru yapabilmek için üçüncü sayfa haberlerinin öznelerine ve haberlerin diline
odaklanmamız gerekiyor.

Türkiye’nin en
önemli meselesi bu. Terörden ya da uluslar arası imaj yönetiminden, ekonomiden
bile mi diye soruyorsunuz. Cevap veriyorum. Evet. En önemli meselemiz “aile içi
şiddet” kavramı ile konuştuğumuz konular. Dikkatinizi çekerim, “aile içi
şiddet” bir kavram olarak cümle içinde kullanılmaya başlandığında, Türkiye’nin
üçüncü sayfa profili henüz böyle değildi.

“İtilmiş ile
Kakılmış” ın parodilerine, Olacak O kadar diye hep beraber gülüyorduk.

Parodiler bir
derece ileri gitti dizi film “gerçekliği” olarak karşımıza çıktı.

Sonra… Sonrası
dizi filmleri bile geride bırakan “üçüncü sayfa gerçekliği”.

Mart 2012
yılında medyada yer alan haber “azalan erkek kimliği”nin ne olduğunu çok iyi
ifade ediyor. Böyle onlarca haber var o halde niye örneğimi ta 2012 yılından
seçtiğime gelince... Olabildiği kadar öncesine giderek şiddet içerikli haber
dilinin empati yoksunu şablonik diline dikkatinizi çekmek istiyorum.

26 Yaşındaki
koca, kendisine çayı geç getirdiği için eşini öldürüyor. Öldürdüğünü itiraf
etmek yerine intihar etti diyor. Daha önce de benzer olay Bursa’da yaşanmıştı.
Karısını öldürüp doğal gazı açarak intihar süsü vermeye çalışmıştı kızgın koca.

Üçüncü sayfa
haberleri artıyor. Haberlere tanık olan bizler hayattan beziyor, karamsarlığa
kapılıyoruz. En yakınları tarafından öldürülen kadın haberleri vererek
kadınların şiddet görmelerini engelleyemeyiz. Vuku bulmuş olayları parantez
içine alarak da yok sayamayız. O halde ne yapmamız gerekiyor?

Haberlerin
dili üzerine çalışmalıyız.

Çayı geç
getirdi diye karısını öldüren katil kocanın haberini yaparken okuyucu değer
yargılarını ortaya koyabilmeli. Vicdan devreye girmeli.

Haberi okurken
kaçımız şunu fark ediyoruz, maktul üç aylık hamile ve on aylık bebeği var?
Adamın karısından şikâyetçi olduğu husus ne? Sobayı geç yakıyordu. Çayımı
vaktinde getirmemişti.

Sobayı sen
niye yakmıyorsun? Çayı sen niye demlemiyorsun?

Peygamber
Efendimiz onca eşine rağmen söküğünü kendisi dikiyordu.

Oysa
haberlerin dili, “azalan erkek kimliği” içinde kahramanını/kahramanlığını yitirmiş
erkeklerde vicdanı devreye sokmuyor. “Kadın milleti değil mi adamı katil eder.
Yazık oldu gepegenç adama” diye okuyor haberi pek çok erkek.

Haberlerin
dili derken kastettiğim bu. Erkeklerin şiddet haberlerini doğru
değerlendirmeleri için vicdanı devreye sokan, sorumluluk yükleyen bir dil
oluşturmamız gerekiyor.

Diğer taraftan
“aile içi şiddet” haberleri gençleri evlilikten soğutuyor.

Bakınız Ahmet
Mithat Efendi 1800’lerin sonunda aile üzerine fikrini yorarken Avrupalıların
evlenmekten çekindiğini ama bizde böyle bir durumun söz konusu olmadığını
kendinden emin bir şeklide dile getiriyordu. Bugün biz aynı cümleleri pek de
gönül rahatlığı içinde tekrarlayamayız.

Ahmet Mithat
Efendi, Peder Olma Sanatı adlı kitabında şöyle diyor:

“Gençlerimiz
içinde binde birisi bile Avrupa’nın artık çürümüş olan medeniyetinden bu
yoldaki fazihalarını (rezilliklerini) kabule tenezzül edebilecek haramzadelerden
değildirler. Arzu-yı teehhül (evlenme isteği) hepsinde vardır. Herhalde
kadınların tabirince bir baltaya sap olur olmaz teehhülü arzu ederler.”
(s.21-22)

Ahmet Mithat
Efendi’ye göre evlilikten maksat çocuk yetiştirmektir. Evlenmek ile bekâr
kalmak arasındaki farklar üzerine düşüncesini yoran yazar şu sorunun cevabını
arar:

“Bir zarifin
demiş olduğu gibi vakıa “aile” ile “gaile” arasında bir noktadan ibaret bir
fark varsa da acaba ailenin gailesi, bir bekârın gailesinden ziyade midir? Bu
gaileye mukabil ailenin temin ettiği saadet bekârlık âleminde dahi hakikaten
var mıdır? Vuku bulan izdivaçlardan bazılarında muvaffakiyet görülmeyebilir.
Onun esbabını (sebeplerini) başkaca taharri (araştırmak) etmelidir.”(s.19-20)

Sorun alanını
kendi sınırları içinde tespit etmek yerine “Türk aile yapısını çökertmeye
çalışan” komplo teorilerine odaklanarak gün de elden gidiyor yarın da.

Ahmet Mithat
Efendi erkeğin baba olarak vazifeleri üzerinde uzun uzun duruyor. Oysa
günümüzde erkek yazarlar ve dahi YouTube vaizleri kadınlara, “Çocuğunuza hem
analık hem babalık etmek hem de kocanızı cehennem ateşinden korumak sizin
vazifenizdir” muhtevalı “vaazlar” veriyor. Erkeklerin buna itirazı var mı?
Hayır yok. Sadece onlar zevcelerinin bütün bunları hiç para harcamadan yapmasını,
para harcayacak olurlarsa o parayı bizzat kendilerinin kazanmasını istiyor.
Kadınlar o parayı kazanmak için hem evde hem dışarda çalışıyor bu defa başka
adamlar kadınlar çalıştığı için aile yapısı elden gidiyor temalı konferanslarla
“Türk aile yapısını onarmaya” kalkıyor.

Yukarıdaki
satırlar dar gelirli aile profiline yönelik. Bir de bol gelirli aile profili
var. Onu da başka bir vakit konu edelim. Malum bize ayrılan yerin sonuna
geldik.

Meraklısı için
not: Ahmet Mithat Efendi, Peder Olma Sanatı, Dergah Yay. Hazırlayan Gizem
Akyol,1.Baskı 2013.  



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.