Bir Keşif Yolculuğu

 

12 Eylul 2020 00:35
Bir Keşif Yolculuğu





  Yaşamak, bazen alınan nefeslerin dikenli tellerden
geçerek canla buluşması bazen de bayram sabahına bulanıp ağızda şekerli bir tat
bırakması ve ciğerlere çekilen derin bir nefesin hiçbir düşünceye takılmadan
huzurla kalbe değmesi gibi…

Eskilerin dediği gibi yaşamak zor zanaat… Üstesinden gelebilmek için hayatı akışına bırakmak
dengemizi kaybettirebilir. Bunun yerine akan zamana iradeyi kuşanıp direnerek
hayatın üstesinden gelinebilir. Yabancısı olduğumuz bir şehirde yolu
kaybetmemek için bir haritaya ihtiyaç duyar gibi. El hak biz de bu dünyaya
yabancıyız, misafiriz. Bu misafirhanede yolumuzu kaybetmemekle beraber
kendimizi de kaybetmemek gerekir. Bunun için bir yaşam kullanma kılavuzuna
ihtiyacımız var. O zaman arayalım bakalım kendi yaşam kullanma kılavuzunu,
belki bu vesile ile kendimiz ile karşılaşırız.

Ben bu yazımda özel olarak kadınları,
ruhlarına yolculuk yapmaya ve bu yolculukta karşılarına çıkan pozitif ve
negatif duyguları fark etmeye, ardından pozitif duyguları pekiştirip negatif
duyguları ise ruhlarından kapı dışarı etmeye davet ediyorum.

Bu vesile ile Jinekolog Dr. Ayşe Duman’ın “Ruh-Beden-Zihin Bütünlüğünde Kadınlığın Keşfi” kitabını işleyeceğiz.

Yazar şu cümlelerle, kitabı yazım
amacını açıklıyor bize:

“Amacım,
sağlığımız için modern tıbbın bize dikte ettiği dogmatik bilgilerin dışında
Yaradan’ın ‘size ruhumdan üfledim’ dediği ruhumuzun, beden makinesi denkleminde
ne kadar önemli olduğunu anlatabilmek, fiziksel ve zihinsel sağlığımızı
geliştirmek istediğimizde bu denkleme ruhumuzu yerleştirebilmek.”  

Sizce hayatımızda ne eksik? Maddi açlık mı bizi eksik
hissettiriyor yoksa ruhumuza olan açlığımız mı? Belki de ruhumuza olan
açlığımız bizi dünyaya karşı doyumsuzlaştırıyor. Hiçbir şeyden zevk almayan,
canı en ufak bir şeye sıkıldı mı bir oyunun içinde olduğunu zannedip artık oynamıyorum der gibi intihara başvuran, hayatta bir amacı
olmayan ve hayatın, teknolojinin hızına kapılıp bir amacı olması gerektiğinden
bihaber yaşayan(!) ayrıca bununla ilgilenmeyen bir kitlenin varlığından
haberdar mıyız?

Bu gidişe bir dur demek
düşer bize. O zaman ruhumuza ve psikolojimize bulaşmış virüsleri temizlemek
için yazarın dediği gibi fizik bedenimizi idare eden yazılımları düzeltmekle
başlayacağız işe.

Bir soru ile devam edelim: Bir insanın
karakteri ne zaman oluşmaya başlar?

Yazar:

“Bilinçli
aklın devrede olmadığı bu dönem özellikle 0-10 yaş arası oluşan yazılımlar,
kişinin inançları haline gelir. İnançlar artık üzerinde düşünmediğimiz mutlak
doğrularımızdır.” Diyor.

Bir insanın sabırlı olma düzeyi,
muhakeme etme gücü, olaylara ve durumlara karşı farkındalık seviyesi vb.
bütünüyle anne ve babanın çocuğuna karşı kurduğu bilinçli ve sistemli eğitimi,
davranışı ile alakalıdır. Şuna dikkat çekmek istiyorum. Bahsettiğimiz sistemli
ve bilinçli eğitim belli bir dönemde verilmesi gerekiyor, buna geç kalınır veya
yanlış verilirse çocuğun karakteri de istenilen şekilde oluşmaz.

Anneler iyi bilirler. Örneğin tuvalet
eğitimi erken verilirse çocuk cimri, geç verilirse de savurgan olur. Her eğitim
doğru zamanda verildiğinde çocuğun karakteri de vasat oluyor. Aslında karakter
oluşumu 3 evrede oluşur diye düşünüyorum. İlki hamilelikten önce, ikincisi
hamilelikte, en son ise 0-10 yaş aralığında karakter temelleri atılır. Anne ve
babalara ne kadar çok görev düşüyor değil mi? Çok hassas bir terazi
anlayacağınız.

Yazar
kitabında yukarıda bahsettiğimiz mevzuya bir örnek veriyor. Anne ve babaların
duygu, durum ve davranışlarının çocuğun bilinçaltı yazılımlarını nasıl
oluşturduğunu gözler önüne seriyor:

“Yeni
doğmuş, kendini ifade edemeyen bebekler zaman zaman ağlarlar. Karnı tok, altı
kuru ise annenin bebeği ile konuşması, sevgisini hissettirmesi bebeği susturur.
Zaten o ağlama ‘çevremde kim var kim yok, güvende miyim?’in testidir. Eğer
bebeğin bu ağlamaları ağzına bir şey tıkmakla karşılanıyorsa; bilinçli yazılımı
‘ağzıma bir şey tıkmak güvenli alandır’ şeklinde olur ve bu insanlar yaşamları
boyunca stresli anlarında refleks olarak kendilerini mutfakta bir şey
atıştırırken bulurlar.”

Peki, bilinçaltı yazılımlarımızı
değiştirmek istersek ne yapmamız gerekir?

Yazar:

“Kişi
ancak korkularından arındığında yaşamı ve tekâmülü seçer. Yaşam ise tekâmül ve
çürümeden oluşan görkemli bir desendir. Yaşamı seçen, değişim ve ölümü de
seçmiş olur.”

“Tercihi tekâmül olmayan kadın ‘Ya kocam beni terk
ederse’ korkusuyla eş olmayı kabul etmez. İçindeki sevgi tomurcuğuna ulaşamamış
kadın, sürekli çevresinin, eşinin sevgisini test etmek arzusuyla hastalanır,
mızmızlanır, istekleri, arzuları, kaprisleri bitmek tükenmek bilmez.”

Değişim isteniyorsa; öncelikle var olan
durumdan rahatsız olduğumuzu fark etmemiz gerekir. Farkındalık olmadan
değişimin kapısından geçemeyiz. Ardından bilinçaltı yazılımlarımıza göz atmamız
gerekiyor. Ayşe Duman’ın incelediğimiz kitabı, bu konuda size yardımcı
olacaktır.

Farklı bakış açısı kazandıran kitapları
seviyorum. Bu kitap da bunu sağladı ve yeni şeyler öğrendim. Örneğin fiziksel
bir ağrımızın temelinde bilinçaltı yazılımlarımızın aktif rol oynadığını yani
aslında doğru teknik ile yazılımları virüslerden kurtararak fiziksel ağrılardan
da kurtulabileceğinizi hayretle öğrendim. Bu kitapla kadınların cinsiyetleri
ile barışıp kendilerini doğru tanıyarak özgürleşebileceklerini, böylelikle
aslında hayatlarını kolaylaştıracaklarını müşahede ettim. Mutlaka okumalısınız
diyebileceğim bir kitap. En kısa zamanda temin edip yazarın oluşturduğu
aydınlanma alanına dalmalısınız. İyi okumalar…  



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.