Çocuk, sınırsızlıkta değil, sınırda büyür

Anne baba olmak, çoğu zaman geçmişle bir yüzleşme biçimi. Birçok ebeveyn, kendi çocukluğunda maruz kaldığı sevgisizlik, aşırı otorite ya da duygusal ihmal gibi deneyimleri unutmaz, hatta içselleştirir. Ve içinden bir söz verir: “Benim çocuğum bunları yaşamayacak.” 

22 Mayıs 2025 21:06
Çocuk, sınırsızlıkta değil, sınırda büyür

Anne baba olmak, çoğu zaman geçmişle bir yüzleşme biçimi. Birçok ebeveyn, kendi çocukluğunda maruz kaldığı sevgisizlik, aşırı otorite ya da duygusal ihmal gibi deneyimleri unutmaz, hatta içselleştirir. Ve içinden bir söz verir: “Benim çocuğum bunları yaşamayacak.” Ancak bu söz zamanla ‘Asla üzmeyeyim‘, ‘Hep yanında olayım’, ‘Ne isterse vereyim’ gibi uçlara savrulur. Travmadan koruma gayesi, sınır koymaktan kaçınmaya dönüşür.

Oysa çocuk, sınırsızlıkta değil, sınırda büyür. Tıpkı bir bahçeyi koruyan çit gibi, sınır çocuğu hem sarar hem büyütür. Haritasız kalan bir çocuk, hayatın ilk çıkmazında yönünü kaybeder.

Sınır nedir, travma nedir?

Bu noktada temel kavramları tanımlamak önemli: Sınır ve travma.

Sınır, bireyin duygusal, fiziksel ve psikolojik alanını belirleyen görünmez çizgilerdir. Çocuğa ‘Senin bir alanın var ve başkalarının da‘ mesajını verir. Psikolog Nina Brown’a göre sağlıklı sınırlar bireyin hem kendini hem başkalarını koruma becerisidir.

Travma ise yalnızca büyük acılarla sınırlı değildir. Klinik psikiyatrist Bessel van der Kolk’un ifadesiyle, “Travma, başa gelen değil, başa gelen karşısında içsel düzenin bozulmasıdır”. Her “Hayır” travma yaratmaz; her “Evet” güven inşa etmez. Tutarsız, belirsiz, kuralsız bir ortam da çocuğun ruhsal yapısında çatlaklar oluşturabilir.

Disiplin değil düzen

Sınırın uzun vadeli etkilerini anlamak için yapılan bilimsel araştırmalar, çarpıcı veriler sunar.

Çocuk gelişimini anlamak adına en iyi çalışmalardan biri, 1970’lerde Stanford Üniversitesi’nde yapıldı. Psikolog Walter Mischel, dört yaşındaki çocuklara bir marshmallow verip şunu söyledi: “Şimdi yemezsen, ben döndüğümde sana bir tane daha vereceğim.”

Bazı çocuklar sabretti, bazıları marshmallowu hemen yedi. Yıllar sonraki takip çalışmalarında görüldü ki sabredebilmiş çocukların okul başarısı daha yüksek, sosyal ilişkileri daha güçlü ve stresle baş etme becerileri daha gelişmişti.

Bu deney, öz denetimin ve sınır tanımanın, gelecekteki yaşam doyumu üzerinde belirleyici rol oynadığını gösterdi.

Çocuğa “Bekleyebilirsin”, “Her şey hemen olmaz”, “Şimdi değil” demek, sadece o günkü davranışını değil, gelecekteki psikolojik dayanıklılığını da biçimlendirir.

Zorlanmayan çocuk, güçlenemez

Bu dayanıklılığın temeli ise erken yaşta küçük zorlanmalarla karşılaşmaktır. Sınırla tanışmamış bir çocuk, en küçük reddedilmede savrulur. Öğretmenin uyarısını tehdit gibi algılar, arkadaşının eleştirisini düşmanlık sayar. Çünkü içsel kasları hiç çalışmamıştır. Duygusal olarak çıplak bırakılmıştır.

Psikolog Gabor Maté, “Sınır görmemiş bir çocuk, sevgiyi koşulsuzlukla karıştırır. Hayır duyduğunda terk edilmiş hisseder” der.

Sınır, çocuğu acıdan değil, kontrolsüzlükten korur. Çocuk, sınır sayesinde hem kendine hem başkasına saygı duymayı öğrenir.

Suçluluğun gölgesindeki ebeveynlik

Peki ebeveynler neden sınır koymakta zorlanır?

Boşanmış ya da çok yoğun çalışan ebeveynler bu noktada daha kırılgandır.

Zaman azdır, vicdan daha hassastır. ‘Zaten az vakit geçiriyoruz, bir de hayır mı diyeyim?’ ya da ‘Zaten olağan bir aile ortamından mahrum kalıyor, bari diğer istekleri olsun. İsteklerini elimden geldiğince yapayım’ düşüncesi baskındır. Özellikle, ebeveynlerden biri çocukla fazla ilgilenmiyorsa diğer ebeveyn telafi etme çabasına girer. Bu suçluluk ve telafi etme çabası, sınır koymayı imkânsızlaştırır.

Ama çocuk zamanın miktarından çok, ilişkideki tutarlılığı hatırlar. Her isteği kabul edilen çocuk, sadece anlık mutluluğu öğrenir, beklemeyi, sabretmeyi, sınırda kalmayı değil.

Uzun vadede bu çocuklar ‘Her şey bana hak‘ duygusuyla büyür, ilk kuralsızlıkta kaybolur. Ebeveynin yerini alan ödüller ve tavizler, ilişkiden çok boşluk yaratır. Çünkü sınırsızlık, çocuğun yalnızca davranışlarını değil, duygusal yapısını da etkiler.

Sınır, duygusal dayanıklılığın omurgasıdır

Yale Üniversitesi’nden Dr. Marc Brackett, duygularını tanıyabilen ve düzenleyebilen çocukların akademik ve sosyal alanda daha başarılı olduğunu vurgular.

Sınır koymak, çocuğun dış uyaranlara karşı içsel bir denge mekanizması geliştirmesini sağlar. Sınır yoksa, çocuk duygularına esir olur.

Metaforla ifade edersek: Sınır, ruhun ayakkabısı gibidir. Duygusal yolculukta taşlı yollarda yara almamak, sağlam adımlar atmak için gereklidir. Ayakkabısız bir yolculuk romantik olabilir ama can acıtır.

Sınır görmeyen çocuk, yetişkinlikte neden zorlanır?

Çünkü çocuklukta kurulan bu iç yapı, yetişkinlikte tüm ilişki alanlarının temelini oluşturur.

Çocukluk, ilişkilerin prototipidir. Bir çocuğun sınırla karşılaşması, aslında kendisiyle ve başkalarıyla nasıl bir bağ kuracağını öğrenmesidir. Sınır, bir aynadır: ‘Ben buradayım, sen oradasın’ı yansıtır. Bu ayrımı yaşamayan çocuk, büyüdüğünde de kendi duygularıyla başkalarınınkini karıştırır. Sonuç? Hem aşk hem iş dünyası bir kaosa dönüşür.

Aşkta kayıp kimlik

Bu karmaşanın en çarpıcı göründüğü yerlerden biri de romantik ilişkilerdir.

Sınır koymamış bir çocuk, sevgiyle sınırı birbirine karıştırır. ‘Hayır dersem sevilmem’ ya da ‘taleplerini karşılamazsam terk edilirim‘ gibi bilinçdışı inançlar geliştirir.

Bu birey, partnerini memnun etmek için kendi isteklerini bastırır, ‘verici‘ rolüne saplanır. Ya da tam tersi, ilişkide fazla iç içe geçer, bireyselliği tehdit sayar.

Bağlanma kuramına göre, çocuklukta tutarsız sınırlarla büyüyen bireyler yetişkinlikte ya kaygılı bağlanır – terk edilme korkusuyla özveriyi abartır – ya da kaçıngan bağlanır – duygusal yakınlığı tehdit olarak görüp mesafe koyar. Ne sevgi içinde güvende hissederler, ne de yalnızlıkta huzur bulabilirler.

Sessiz çöküş ya da kriz kapanı

Benzer biçimde, iş hayatı da bu sınır eksikliğinden derin şekilde etkilenir.

İş hayatında sınır koyamayan birey, başkasının talebine “Hayır” demeyi kabalık sayar. Sürekli fazladan sorumluluk alır, özel alanını koruyamaz.

Geri bildirimler tehdit gibi algılanır, çünkü çocuklukta eleştiri hiç yaşanmamış ya da hep kişisel saldırı olarak görülmüştür. Bu bireyler ya tamamen sessizleşir ya da çatışmacı olur.

Harvard Business Review’un verileri, sınır çizemeyen bireylerin hem daha hızlı tükenmeye hem de daha az üretkenliğe yatkın olduğunu gösteriyor. Sınır, iş yaşamında sadece koruma değil, performansın sürdürülebilirliğidir.

Sınır nasıl konur?

Bütün bu sorunların çözümüyse, doğru yerde durmayı öğrenmekle başlar.

*Tutarlı olun: Çocuk aynı davranışa farklı tepkiler alırsa, sınırın ciddiyetini öğrenemez.

*Empatik ama net olun: “Üzgün olduğunu anlıyorum ama şu an bu mümkün değil.”

*Duyguyu tanıyın, davranışı sınırlayın: “Kızgın olabilirsin ama vuramazsın.”

*Kendiniz sınır koymayı öğrenin: Siz “Hayır” diyemiyorsanız, çocuğunuzdan bunu bekleyemezsiniz.

*Rutinler oluşturun: Yapı, çocuğa güven verir. Belirsizlik değil, öngörü çocukta denge yaratır.

 

Sınır sevginin zıttı değil, şartıdır

Çocuğu travmadan koruyalım derken, hayatla baş etme becerilerini çalmayalım.

Sınır, kısıtlama değil, yön bulma aracıdır.

Sınır koymak, sevgiyi azaltmaz. Ona şekil verir.

Çünkü yönsüz büyüyen çocuk, hayatı okyanus sanır ama kıyıyı asla bulamaz.

 

 

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.