Zarifce cepten çıkarılan
tesbihin imamesi sol elin avcu içerisinde tutulur ve sağ elle
tesbih sıvazlanır.
Sağ elle sıvazlanırken bittiği yerden tutulur sol elle imameye doğru sıvazlanır. Bu
tesbihe değer vermenin sevmenin bir göstergesidir. Birkaç kez yinelenir. Sonrasında usulca çekmeye başlanır. Bir başkasına verirken iki el
tesbihin altına yastık yapılarak, vermekten öte saygı ile sunulur.
Karşı taraf da
tesbihi aynı özenle iki eliyle alır ve
tesbihi az önce anlattığımız gibi önce bir sever sonra çekmeye başlar.
Bir başkasından
tesbihini istemenin yolu "hacı iki de biz sallayalım şunu" şeklinde asla değildir.
"Biraz da ben dolaşayım" denir.
Tesbih esasında çekilmez, ruh ve beden
tesbihin üzerinde dolaşır. Bunu hissederek istenir ve hissedene verilir.
Tesbihin ustasının üzerindeki emeği helal edilir. Çünkü gerçek anlamda sözünü ettiğimiz
tesbih, fabrikasyon, plastik
tesbihler değil. Genelde kemane tezgahlarda yapılan ve hammaddesi Afrika’nın zehirli ağaçları olan
tesbihler. Dolayısıyla pek çok
tesbih ustası bu zehirli ağaçların talaşını solumaktan erken yaşta vefat eder ve yine pek çok
tesbih ustası zehirleneceğini bile bile
tesbih yapmaya devam eder.
Tesbih genelde yılan ağacı, öd ağacı, ateş ağacı, sandal ağacı gibi ağaçlardan yapılsa da en değerli malzemesi kehribar denen çam reçinesinin fosilleşmiş halidir. Bunun dışında en önemli malzemelerden biri de mamut dişidir.
Kehribar ve mamut dişi genelde Rusya'da bulunan malzemeler olduğundan, Sovyetlerin dağılışının ardından Türkiye'ye bol bol getirtilmiştir. Mamut ve kehribar gibi az bulunan malzemelerin yanı sıra has
tesbihler gergedan boynuzu ile kaplumbağa kabuğundan yapılır.
Tesbih yapmak için gergedan vurmak ya da kaplumbağa katletmek elbette caiz sayılmaz.
Ancak gergedan boynuzundan yapılmış bir
tesbihin gergedanı, kaplumbağayı ya da mamutu
tesbihte yaşattığına inanılır.
Belki de milyonlarca yıl önce ölmüş bir hayvan, Allah ve kul arasında yaşamına devam eder.
Sonuçta
tesbihe saygı duymanın en büyük gerekçelerini sıralayacak olursak,
Allah ve kul arasında bir köprü, uğruna ölen bir usta ve
tesbihte varolan bir canlı,
tesbihin yalnızca erbabının kullanabileceği ağırlıkta olduğunun göstergesidir
Şimdi siz
tesbih çekenlerden sevenlerden misiniz, sallayanlardan mı..
Günün birinde bir derviş, bir kucak dolusu elmayla bayırları aşan bir genç kıza rastlamış. Bozkırın sıcağında yorgunluktan yanakları al al olmuş kızın.
“Nereye gidersin? Ne doldurdun kucağına?” diye sormuş derviş.
Uzakta ki bir tarlayı işaret etmiş al yanaklı kız. “Sevdiğim çalışıyor orada. Ona elma götürüyorum.”
“Kaç tane?” diye soruvermiş birden derviş
Kız durmuş ve şaşkın bir halde demiş ki: “İnsan sevdiğine götürdüğü şeyi sayar mı hiç?”
Usulca koparıvermiş elindeki
tesbihin ipini derviş…
Yorumlar