İki Cadde Bir Gönülde Birleşmedikçe…

 

18 Ocak 2018 20:26
İki Cadde Bir Gönülde Birleşmedikçe…





  Washington’un suç oranı çok yüksek bir semtine,
bilimsel bir deney için 1000 kadar rahip gönderilmek istenir. Oranın emniyet
müdüründen izin istenir. Müdür güler. Çünkü dua edilerek suç oranı azaltılmaya
çalışılacaktır...

Washington’un suç oranı çok yüksek bir semtine,
bilimsel bir deney için 1000 kadar rahip gönderilmek istenir. Oranın emniyet
müdüründen izin istenir. Müdür güler. Çünkü dua edilerek suç oranı azaltılmaya
çalışılacaktır. “Yapın ama çok saçma” der.
İstatistikler tutulur. Sonuçları müthiştir. Suç oranı % 20 azalmıştır. Bunun
üzerine bilim adamları olayda görünmeyen bir enerjinin olduğunu ama bunun ne
olduğunu henüz çözemediklerini dile getirirler. 

Benzer bir deney, Amerika’da hamile bayanlar üzerinde yapılıyor. Hangi dine
mensup olduğuna bakılmaksızın iki grup hamile bayanın; bir grubuna dua diğer
grubuna ilaç tedavisi uygulanıyor. Sonuç yine müthiştir. Dua edilen grubun
hamilelikleri daha pozitif çıkmıştır. 

1990’lı yıllardan sonra beyin görüntüleme cihazları çok gelişti. Bu görüntüler
sayesinde beyin dalgaları ölçülebiliyor ve beynin hangi bölgesinde ne tür
değişiklikler olduğu gözlemlenebiliyor. Olumlu mu veya olumsuz mu etki yaptığı,
kişi üzerinde gözlemlenebiliyor. 

Yine dinin insan üzerindeki etkisini incelemek için yapılan bir deneyde ilk
grup rahip, ikinci grup ortalama, normal insanların beyinlerine elektrotlar
bağlanıyor. İki gruba da vücudu yanık insan resmi gösteriliyor. İnançlı olan
rahiplerin beyninde mutluluğu tetikleyen beta ve data dalgaları oluşurken aynı
zamanda oksitosin ve dopamin gibi hormonlar salgılanıyor. Bunlarda merhamet ve
acıma duyguları gelişirken diğer grupta tiksinme ve nefret duyguları
kabarmaktaydı. 

“Deki; Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz vardı.” (Furkan- 77) diye buyurarak Rabbimiz,
hücrelerimize ve çevremize olumlu enerji yaydığımızı zaten söylüyordu yüce
kitapta. 

Resulullah Efendimiz (AS) “Merhamet etmeyene,
merhamet edilmez.” diyerek bizi empatiye davete, egomuzu
kontrole yönlendirmiyor muydu zaten! 

İyi de bütün bunlar modern bilimde şu an yeni yeni anlaşılmaya çalışılırken,
şimdiki nesil neden dini bu kadar basite indirgiyor? Ne oldu da inancımızı bile
batı biliminde aramaya başladık. Onların sunduğu paket program dâhilinde
düşünüp düşüncelerimizi sınırlamayı becerdik! 

Bunları anlamamız için bu deneylere ihtiyaç var mıydı? Evet vardı! Bu kadar
aklı uyumuş, Kur’an ayetlerini analiz etmekten ve bize neyi söylediğini
anlamaktan aciz Müslümanlar haline geldiğimiz için gerekliydi. İslam’ı
bilmeyenlerin dilinden İslam’ı anlamaya muhtaç hale geldiğimiz, az da olsa hayâ
ederek artık bizim de uyanma vesilemiz olması için belki de gerekliydi. 

Günümüz bilgi ve bilim çağı. Eğer öğrendiklerimizi İslami ilmimizle
harmanlayamazsak, bilgi akla oturmuyor. Akla oturmayan bilgi kalbe inmiyor,
dilde kalıyor. Şimdiki nesil ya çoğunlukla fen ilimleri veya sadece din
ilimlerini öğrenen insanlar oluyorlar. Dine kanıt bulmakta ve akla oturtmakta
zorlanıyorlar. İman sadece taklitte kalıyor, tahkiki olamıyor maalesef. 

Bugün lise öğrencilerinin çoğu matematikte olasılık konusunu bilir. Olasılık
hesaplarına göre bir olay 10 üssü 50’nin üstünde gerçekleşme olasılığına
sahipse olayın tesadüfî meydana gelme şansı yoktur ve bilimseldir. DNA
keşfedildikten sonra bir olasılık hesaplanması yapılıyor. Bu bir buçuk metre
halinde olan, aminoasitlerden meydana gelen çeşitli proteinlerin yan yana
dizilişinden oluşuyor. DNA’nın dizilişinin tesadüfen bir araya gelme olasılığı
10 üssü 652 çıkıyor. Yani tesadüfî oluşması imkânsız… Bu bilgiden sonra
metaryalizim çöküyor bilim dünyasında. Bu bilgi bağlamında Kur’an’da insanın
pis bir sudan yaratıldığına, gökyüzünde yıldızların dizilişine, fotosentez
olayına defalarca değinildiğini görüyoruz… 

Yapılan araştırmalar imam hatiplilerin sadece %10‘u kadarının namaz kıldığını
göstermektedir. Oysaki bir tek olasılık hesaplamasına kalsa bile inancından
uzak yaşaması mümkün değildir. İşte iman sadece bilgide kalmış, Kur’an ilmi ve
bakış açısıyla harmanlanamamıştır. Bunu yapan tasavvuf ilminden eksik çünkü. Ayette: ”Ey iman edenler! İman ediniz.” diye
buyrulurken imanı tefekkürle kalbe indirgeyiniz deniliyor aslında. Maalesef
kapitalizmin bizleri mecbur kıldığı hayat tarzı, haz ve hız üzerine kurulu
olduğu için varoluş sebeplerini anlatan Kur’an ayetlerini öğrendiğimiz fen
ilmiyle harmanlayacak zamanı bile bulamıyor çoğumuz. Bu geçici sebeplerle mutlu
olan insanın, elinden mutlu oldukları nesneler de gidince yerini birçok
psikolojik ve ruhsal hastalıklar alıyor. 

“Kapitalizm önce hasta etti sonra da tedavi etti!” Pozitif ve koruyucu
psikoloji adı altında tedavi yöntemleri sunarak, modern hayata çözümler üretti.
Oysa yüce kitabımızı tefekkür etseydik Rabbimizin daha hastalıklar başlamadan
tedavi sunduğunu görecektik. Şöyle ki: “Ameller niyetlere göredir.” diyerek
pozitif psikolojinin terapilerle sunduğu iç görü kazandırmayı, olumlu ve
iyimser bakma yönünü… 

“Gıybet, ölü kardeşinin etini yemek gibidir” diyerek kişisel haklara saygıyı,
ailede eğitim şekli ve yaşam tarzı haline getirerek toplumsal düzeni
korumayı… 

“Gülümsemek sadakadır” diyerek pozitif enerji yamayı ve yaydığının karşılığının
da pozitif enerji olarak size geri döneceğini yani modern psikolojinin dopamini
salgılatma şeklini… Kur’an ve sünnetin, daha hastalıklar başlamadan bize
koruyucu psikoloji olarak sunduğunu çoktan görmüş olacaktık. Daha nice örnekler
verilebilir. Nasıl oldu da bu güzelliklerin farkında değiliz de, modern bilim
söyleyince kabulümüz oldu? 

Mektep, medrese ve tasavvuf üçlüsünü bıraktığımız için mektep fen ilimlerini,
medrese din ilmini, tasavvuf ahlak, irfan ve edebi kazandırmaktadır. Bu üçünü
Müslüman ayrı düşünemez. Prof. Dr. Sinan Canan bir yurt dışı gezisinde
kendisine “Sen hem bilim adamı hem de dindar nasıl oluyorsun?” diye sorulduğunu
söyler. “Benim kitabım bunu emrediyor, diye cevap verdim ve onlar çok şaşırdı”
cevabını veriyor. 

Einstein, feci şekilde eğlenen bir grup gencin yanından geçerken ”Bunlara
omirilik yeterdi, kocaman bir beyin bunlara fazla.” derken sadece insanın
hayvani yönünden ibaret olmadığını söylemek istemiştir. 

Kur’an-ı Kerim bunu çok çarpıcı bir şekilde dile getirerek “oku” ayetiyle
başlıyor. Bundan daha yüce bir mesaj olabilir mi? Lakin modern bilim, din ve
bilimin ayrı olduğu görüşünü insanlara inandırmaya çalıştı ve insanların
sığınağını ellerinden aldı. Allah’a güvenme sığınağını… Onun yerine eğlenceyi,
parayı, tüketimi koydu. Bunlar geçici olduğu için insanların depresyon oranı
zamanla yükselmekten kurtulamadı. 

İkinci Abdülhamit zamanında medrese ve mektepler birbirinden ayırtıldı. Padişah
bunu her ne kadar korumaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Tasavvuf sadece
ibadetten ibaret, bilime karşıymış gibi gösterilmeye çalışıldı. Bilim batıda
yükselmeye başlayınca bilimle batı uğraşıyor diye, bilimle uğraşanları kâfir
ilan ettiler. Bilimle uğraşanlar da dini gericilikle suçladı. Bazı âlimler
“medrese-i zülcenaheyn” (iki kanatlı medrese) kurmaya çalıştılar. Hatta bir
âlim nerdeyse uçmayı başarır hale gelmişti. Ama kimi âlimler “Allah dileseydi
insana uçma özelliğini verirdi. O zaman bu Allah’ın emrine karşı geliyor”
diyerek o âlimin boynunu vuruyorlar. Osmanlı zaten bu olaylardan sonra çöküşe
geçiyor. Buralarda eğitim vermek isteyen Erzurumlu İbrahim Hakkı kâfirlikle
suçlandığı için vazgeçer. Oysa tasavvuf, insanı hayvandan ayıran beynin
frontallop bölgesinin terbiye ediyordu. Psikolojinin “farkındalık kazandırmak”
dediği şeyden çok daha fazlasıydı bu aslında. 

Psikolojide egoyu, süper egonun frenlediği söylenir. Tasavvufta ise egoya
‘nefs’ denir ve süper ego ‘irade’ye karşılık gelir. Kişiye irade sağlamlığı
kazandırarak otokontrolü sağlar tasavvuf aslında. Eski âlimlere baktığımızda
hem felsefe, hem matematik hem de din ilimleri ile uğraşmışlardır. Mevlana,
Yunus Emre gibi… 

İnsan bilgi ile âlim olur ama arif olamaz. Arif olmak için tasavvuf gerek.
Tasavvuf ile arif olunur ama insan kemale eremez. Kemale ermek için bilim ve
tasavvuf aynı anda olmalıdır. 

Bir cadde bilim, diğeri tasavvuftur. Bu iki cadde bir gönülde birleşmedikçe,
Müslümanlar bu çağın insanına İslam’ı hakkıyla anlatamayacaklardır. 

Bu ikisi birbirinden ayrı değildir ve Müslümanlar bu bakış açısından
vazgeçmedikçe batı insanına, şimdiki nesle İslam’ı anlatamayacak, iman sadece
dilde kalacak ya da bilgisi onu hidayete götürmeyecektir. 

   



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.