İnternetin yaygın olarak kullanılması, bilgiye ulaşımı kolaylaştırdı. İnsanlar artık istedikleri vakitte istedikleri bilgiye ulaşabiliyor, internet üzerinden toplantılar düzenleyebiliyor, ilmi çalışmalar yapabiliyorlar. Kırk yıl önce bir kişi bir konuda araştırma yapmak istediğinde kütüphaneye gider ve vaktin çoğunu burada geçirirdi. İnternet bilgiyi parmaklarımızın ucuna taşıdı ve insanlar artık kitaba kolaylıkla ulaşabiliyor, dijital kütüphanelere üye olup istedikleri bilgiyi istedikleri vakitte elde edebiliyorlar.

Otuz yılı aşkındır evlerde bir araya gelip Kur’an ayetlerini tefsir eden ve kendilerini ilmi alanda geliştirmeye çalışan kardeşlerimiz yeni dönemde çalışmalarını dijital araçlar üzerinden sürdürüyorlar. Kütüphaneler, internet siteleri ve eğitim alanında çalışan resmi ya da sivil kuruluşların bünyesinde hazırlanan eğitim çalışmaları ihtiyacımız olan bilgiye ulaşmamızı sağlıyor. Fakat bunca imkâna rağmen bilginin ete kemiğe bürünememesi, pratize edilememesi gibi bir sorunumuz var, bu sorunu bir türlü aşamıyoruz.

Savunduğumuz düşünceyi farklı perspektiflerden değerlendirebilecek kadar bilgiye sahibiz ancak hıfzettiğimiz bunca bilgi bizi insanlaştıramıyor… Peki neden? Ne oluyor da öğrendiklerimiz hayatlarımızı dönüştürmeye yetmiyor? Nerede hata yapıyoruz? Otuz yılı aşkındır devam ettiğimiz ilmi çalışmalar neden bizi kemalata ulaştıramıyor?

Dışarıdan baktığınızda göz alıcı renklere sahip olan içerisi ise metruk ve harabe olan bir evi andırıyoruz. Bütün enerjimizi dışımızdaki dünyaya yatırıyoruz, konforlu mekânlarda yaşıyor, ekonomik ve sosyal statüler elde ediyoruz fakat iç dünyamız giderek çoraklaşıyor. İçimizde oluşan bu çatlaklar bizi dışarıdan esen rüzgâra karşı korunaksız hale getiriyor ve saldırılara karşı onurlu bir duruş sergileyemez hale geliyoruz. Zayıflıyoruz, çabuk vazgeçiyoruz ve istikrarlı bir duruş gösteremiyoruz. İçeriden göçüyoruz ve karşı tezlerin, karşı eylemlerin etkisinden çıkıp, kendi sığınaklarımızı, kendi cephelerimizi inşa edecek güce ulaşamıyoruz. Örgütsel işbirliği yapamıyor, oluşturduğumuz organizasyonları ayakta tutabilecek değerler üretemiyoruz.

İlmi sohbetler için bir araya geliyoruz ancak kalplerimizde yakınlık hissi oluşmuyor aksine birbirimizden uzaklaşmaya başlıyoruz. Zaaflarımızı tespit edip vahyin ışığında tedavi etmek yerine birbirimizi vuracak yorumlar yapıp aramıza soğuk duvarlar örüyoruz. Bilgiyi bir araç olarak değil bir güç olarak görüyor ve insanlar üzerinde baskı kurmaya başlıyoruz. O yüzden bilgi hazinemiz genişledikçe kibrimiz artıyor ve yıkıcı tavırlar sergilemeye başlıyoruz. Bilgiyi hikmetinden uzaklaştırarak zaaflarımıza kurban ediyoruz ve hastalıklarımızı tedavi edemez hale geliyoruz.

Yüce dinimiz bizi adalete, merhamete, kardeşliğe çağırıyor fakat bizim mahallenin ilim erbapları kim ne söylemiş, kim hangi mezhebin etkisinde kalmış, kim nerede ne yapmış bununla meşgul oluyor ve teferruatları devleştirerek çatışmaya zemin hazırlıyorlar. İnsanları din üzerinden vuran ve istedikleri gibi yargılayan, yeren, alaşağı eden bu kişiler ne yazık ki ürettikleri nefret atmosferi ile kardeşlik kavramını tahrip ediyorlar.

İlim insanı rehabilite eden ve olgunlaştıran etkin bir güçtür ancak insanın hayatında dönüşüm sağlayabilmesi için ilmin doğru kişilerin hayatlarında yer alması gerekir. İlim habis kişilerin eline düşmüşse hürriyetini kaybeder ve bu kişilerin menfaatlerinin hizmetkârı haline gelir. Ve hapis kişilerin kalplerine hapsolan ilim özgürleşmek için erdemli insanlara ihtiyaç duyar.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.