SİMİTÇİ ALİ....

 

15 Ocak 2018 09:18
SİMİTÇİ ALİ....




Okuma zahmetine değer


   

Günün son
dersinin sonuna gelinmişti. Öğrenciler çıkmak için sabırsızlanıyordu. Defter ve
kitaplarını çantalarına koydular. Zil çalar çalmaz, dışarı çıkmak için
hazırdılar. Yalnız, Ali hazırlanmamıştı. Gecikmek için de elinden geleni
yapıyordu. Nihayet zil çaldı. Öğrenciler bir anda kapıya yöneldi. Ali, yerinden
kalkmadı. Ağır ağır eşyasını topladı. Bir yandan göz ucuyla öğretmenine
bakıyor, bir yandan da arkadaşlarının gitmesini bekliyordu.

Öğretmeni,
onun bu halini fark etti:

– Hayrola
Ali, dedi. Eve gitmeyecek misin?

 

Ali, son
arkadaşının da çıktığını görünce cevap verdi:

– Sizinle
konuşmak istiyordum öğretmenim.

– Peki,
dedi öğretmeni. Ne söyleyeceksin bakalım?

– Ahmet
arkadaşımız var ya…

– Evet,
ne olmuş Ahmet’e?


Durumları pek iyi değil galiba. Annesi, beslenme çantasına pekiyi şeyler
koymuyor. – Eee?

– Ona
yardim etmek istiyorum. Ama benim yardim ettiğimi bilirse üzülür. Günde bir
simit parası biriktirip her hafta size versem, siz de ona verseniz?

 

Cebinden
bir avuç bozuk para çıkarıp öğretmenin masasının üzerine koydu. Nurhan
Öğretmen, paraya dokunmadı. Sandalyesine oturup düşündü. Ali hakkındaki
bilgilerini yokladı. Bildiği kadarıyla ailesinin durumu pekiyi değildi. Bu
çalışkan ve sevimli öğrencisi, ne kadar da iyi niyetli ve düşünceliydi. Zengin
bir ailenin çocuğu değildi. Buna rağmen yardim etmek istiyordu. Üstelik yardım
ettiğinin bilinmesini istemiyordu.

Nurhan
Öğretmen:

– Dur
bakalım Ali, dedi. Bildiğim kadarıyla sizin de maddî durumunuz pekiyi değil.
Yanlış mı biliyorum?

– Doğru
biliyorsunuz öğretmenim. Babam gündelikçi. Çoğu zaman iş bulamıyor. Ama ben de
çalışıyorum, para kazanıyorum.

– Nerede
çalışıyorsun?

– Simit
satıyorum.

Nurhan
Öğretmen yine durup düşündü. İyiliğin bu kadarına ne demeliydi şimdi? Bunun
gerçekleşmesi zordu. Onu, bundan vazgeçirmek için bir çare bulmalıydı. Bunu
yaparken, sevimli öğrencisini de kırmamalıydı. Onunla biraz daha konuşursa,
belki bir yolunu bulurdu.

Nurhan
Öğretmen, Ali’ye dondu:


Büyüyünce ne olmak istiyorsun, diye sordu.

– Çok
zengin bir işadamı…

– Niçin?


İnsanlara daha çok yardım etmek için…

– Güzel,
dedi Nurhan Öğretmen. Bak simdi Ali, Ahmet’in ailesinin durumu pekiyi değil, bu
doğru. Ama sizinki de bundan pek farklı değil. İstersen acele etme. Çok zengin
olduğun zaman insanlara yardim edersin. Olmaz mı?

– Olmaz,
dedi Ali. Şimdi yapmalıyım.

— Neden
olmaz?

— Üç
sebepten dolayı olmaz.

Birincisi:
Bu para zaten benim değil. İyilik ettiğim için Allah, beni insanlara sevimli
gösteriyor. İnsanlar da bundan etkileniyor, daha çok simit alıyorlar. Bu sayede
gün boyu çalışanlardan bile fazla simit satıyorum. Hele mahallede Hasan Amca
var, her gün iki simit alıp güvercinlere veriyor.

İkincisi:
‘Ağaç yas iken eğilir.’ deniliyor. Şimdiden iyilik yapmayı öğrenmezsem
büyüdüğümde hiç yapamam. Şimdiden iyilik yapmayıp bunu zenginlik günlerime
ertelersem, zengin olduğum günlerde de daha zengin olduğum günlere erteler
kendimi kandırmış olurum.

Üçüncüsü
ise daha önemli: Büyüdüğüm zaman çok zengin bir işadamı olmak istiyorum.
Zamanında yatırım yapmayanlar büyük işadamı olamazlar.

Nurhan
Öğretmen, karsısında büyük biri varmış gibi dinliyordu:

– Bu
sonuncusunu pekiyi anlayamadım, dedi.


Açıklayayım öğretmenim, dedi Ali. Şimdi, çok zengin olmadığım için, ancak günde
bir simit parası kadar yardım edebiliyorum. Bundan fazlasını veremem. Allah,
Cennet’i gücü kadar iyilik edene veriyor. Şimdi gücüm bu olduğuna göre,
Cennet’in fiyatı birkaç simit parası kadardır. Eğer zengin olmadan ölürsem
birkaç simit parasıyla Cennet’e girebilirim. Bundan daha karlı bir yatırım olur
mu?

Nurhan
Öğretmen’in gözleri dolmuştu. Başını ‘Evet’ anlamında sallarken Ali’yi evine
yolladı.

Sınıfa
geri dönerken okulun boşaldığını fark etti.

Eşyalarını
toplamak için masasına döndüğünde Ali’nin bıraktığı paraların masa üstünde
kaldığını fark etti. Sandalyesine gayri ihtiyari oturdu ve paraları eline aldı.
Hiçbir para ona bu kadar kıymetli gelmemişti. Sanki elinde dünyanın en kıymetli
incilerini, yakutlarını, elmaslarını tutuyordu. Hatta bu paralar onlardan bile
kıymetliy

di. Bu
paralar, bu bozuk SİMİT paraları, Cenneti satın alabilecek paralardı. Sanki hiç
bırakmak istemeyen bir duygu ile sımsıkı kavradı bu bozuk simit paralarını.

Oturduğu
yerden kalkamadı Nurhan Öğretmen. İçinin dolduğunu, Tarif edilemeyen duygulara
boğulduğunu hissetti. Birden boşalan sağanak yağmurlar gibi ağlamaya başladı.
Ağladı… Ağladı… Ağladı.

Kendine
geldiğinde akşam olmuştu. Yavaş adımlarla sınıftan çıkıp okuldan ayrılırken
bekçi Sadık ‘Bozuk Simit paraları ile cenneti satın almak, Bozuk Simit paraları
ile cenneti satın almak’ diye Nurhan öğretmenin sayıkladığını duydu. Bekçinin
hayretler içinde, ‘Ne dediniz hocam?’ demesini bile duymayan Nurhan öğretmen,
bekçinin şaşkın bakışları altında akşamın alacakaranlığında uzaklaşmıştı.
UNUTMA Ekmeği paylaşmak ekmeği yemekten daha lezzetlidir.

Paylaşmayı
Unutmayı

Paylaşmak,
insanı mutluğa götürdüğü gibi toplumsal kardeşliği, fedakarlığı da beraberinde
getirir. Paylaşmak değerlerimizi canlı tutmaktır. Hayatımız paylaştıkça
güzelleşir, genişler ve büyür. ve; Paylaşmak büyümenin de "Biz"
olmanında temelini oluşturur.

   



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.