Çocuklarda Görülen Davranış Bozuklukları Üzerine Röportaj

 

17 Temmuz 2020 13:07
Çocuklarda Görülen Davranış Bozuklukları Üzerine Röportaj





  Kıymetli
okurlarımız sizler için Psikolog Büşra İdigut Hanımefendi ile çocuklarda
görülen bir kısım davranış bozuklukları üzerine röportaj yaptık. Kaygı
bozukluğunu ve çözüm önerilerini, istemsiz düşüncelerin ulaştığı feci boyutu ve
akabinde yaşanabilecekleri, dikkat eksikliği ve davranış bozukluğunun çocuğun
hayatına olan etkileri; bu duruma yönelik tedavi sürecini konuştuk. Sabır,
güven, ilgi ve sevginin olmazsa olmaz olduğunun altını çizen Büşra Hanım,
herhangi bir bozukluk olduğu gözlemlenen çocuğun bir uzman desteğine de
ihtiyacı olduğunu hatırlatıyor. Sizleri röportajımızla baş başa bırakıyorum.

Çocuğun Nasıl Hissettiği
Sorulmalıdır!

 “BELLİ DURUMLARDA KAYGI
HİSSETMEK NORMALDİR”

Büşra Hanım, ‘kaygı bozukluğu’
ile başlayalım isterseniz. Bozukluktan söz edebilmek için kaygının hangi
boyutta olması gerekiyor?

Kaygı,
aslında herhangi bir stres durumunda kişinin kendini tehlikelerden korumak için
aldığı bir önlem olarak düşünülebilir. Belli durumlarda kaygı hissetmek
normaldir. DSM-V (Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı)’te
kaygı bozukluklarını; geçici kaygı ve korkulardan ayırmak için kaygı durumunun
6 ay sürmesi gerektiği ve klinisyen tarafından gözlenen, tehlikeyle orantısız,
gelişimsel evreyle uyumsuz belirtiler göstermesi gerektiği belirtilmiştir.
Çocuklarda ise kaygının bozukluk olarak tanımlanması için minimum bir süre
yoktur. Bununla birlikte kaygının şiddeti de belirleyici bir faktördür. Kaygı,
kişinin günlük hayatının işlevselliğini bozacak derecede şiddetliyse sorun
olarak nitelendirilebilir.

“ÇOCUĞUN NASIL HİSSETTİĞİ
SORULMALIDIR”

Bu durumda olan çocuğuna karşı
nasıl bir tutum izlemeli ebeveynler?

Kaygı
bozuklukları aslında geniş bir yelpaze. Fobiler, Panik Bozukluk, Yaygın Kaygı
Bozukluğu, Ayrılma Kaygısı bu bozukluklardan bazılarıdır. OKB (Obsesif
Kompulsif Bozukluk) ve TSSB (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) ise kaygıyla
ilişkili diğer bozukluklardandır. Her birinin dinamikleri, tedavileri kendi
içinde farklılıklar gösterir. Genel olarak kaygıdan bahsedecek olursak;
annenin, duygularını gebelikten itibaren çocuğuna aktarabildiği biliniyor. Bu
yüzden kaygılı bir çocuğa sahip ebeveynlerin, öncelikle kendi kaygı
seviyelerine bakmalarını öneririm. Çocuklar bazen sadece model alma yoluyla
bile çeşitli kaygı ve korkulara sahip olabiliyorlar. Anne babalar kaygılarıyla
baş etmeyi öğrenirlerse çocuklar da bu kaygı duygusunu daha kolay bir şekilde
atlatabiliyorlar. Tabi çocuğun kaygı duyduğu her neyse, ebeveynlerin
çocuklarını sakin bir ortamda empatik bir şekilde dinlemeleri önemlidir.
Öncelikle çocuğun nasıl hissettiği sorulmalıdır. Ardından onun duygusunu ve
kaygıya sebep olan durumu fark ettiklerini, onu anladıklarını açıkça ifade
etmeleri; çocuğu, kaygının altında yatan sebepler konusunda konuşması yönünde
teşvik edecektir. Böylece bu duyguyu yok saymaktansa üstesinden nasıl
gelinebileceği konusunda birlikte stratejiler üretebilme olanağına sahip
olabilirler. Kaygılı bir çocuğun en çok ihtiyaç duyduğu duygu, güvendir. Güven
sevgiyle beraber sunulursa kaygılı çocuğa en önemli destektir. Anne-babaların;
çocuklarına, onların yanında olduklarını, gerektiğinde onlara yardım
edeceklerini ve güvende olduklarını dile getirip, fark ettirmeleri çocuklar için
oldukça rahatlatıcı olacaktır. Bunun yanında ebeveynler çocuklarını
kaygılandıran durumlarda; kontrollü nefes alma, kas gevşetme egzersizleri,
rahatlatan, huzur veren, gevşeten sahneleri zihinde canlandırma gibi gevşeme
egzersizlerini çocuklarına kolaylıkla uygulayabilirler. Son zamanlarda artık
daha bilinir hale gelen EFT tekniğinin de kaygı bozukluklarının, özellikle
sosyal kaygının ve fobilerin iyileşmesinde kısa sürede olumlu sonuçlar
verdiğini görüyoruz.

Peki OKB (Obsesif Kompulsif
Bozukluk) gözlemlenen kişide ön plana ne gibi davranışlar çıkıyor?

Önce
kavramların anlamına değinmek yararlı olabilir. Obsesyonlar; istemsiz olarak
aklımıza gelen, kontrol edilemeyen, kişi tarafından da akla aykırı olduğu kabul
edilen ve günlük işlevselliği bozan düşüncelerdir. Kişi bir hastalığın
kendisine bulaşacağından ya da şiddet içerikli bir davranışta bulunacağından,
birini öldüreceğinden korkabilir ya da aklına uygunsuz görüntüler gelebilir. Bu
tür düşünceler sık sık yaşanan, tekrarlayan ve güçlü düşüncelerdir. Yani kişiyi
oldukça rahatsız eder. Kompulsiyonlar ise bu tür rahatsız edici ve tekrarlayan
düşünceleri engellemek, sıkıntıyı azaltmak için ‘yapma zorunluluğu hissedilen’
davranışlardır. Örneğin; bir kişi mikrop kapmaktan korkuyorsa ellerini çok sık
yıkayabilir, belli sayıda belli aralıklarla sayı sayabilir, bir yere belli
sayıda dokunma dürtüsüne sahip olabilir.

OKB ile mücadele noktasında
bireyin kendisine (şayet çocuk ise anne babasına) neler tavsiye ediyorsunuz?

OKB,
tedavisi en zor olan psikolojik bozukluklardan. O yüzden bir uzman yardımının
alınması elzem. İlaç tedavisi yanında bilişsel-davranışsal terapi yönteminin
kullanımının faydalı olduğu bilinmekte.

“DEHB DAHA ÇOK YAPISAL BİR
PROBLEMDİR”

Hiperaktivite kavramına da
değinelim istiyorum. Hiperaktif çocuk tanımını açar mısınız?

Hiperaktivite
(aşırı hareketlilik); gelişimsel bir bozukluk olan Dikkat Eksikliği
Hiperaktivite Bozukluğu’nun dikkat eksikliği, dürtüsellik gibi bir boyutu
aslında. DEHB dendiğinde daha çok aşırı hareketlilik kısmı akla gelir. Yani
“hiperaktif çocuk” kavramındansa “DEHB’li çocuk” terimini kullanmak daha doğru
olur. Bazen dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüsellik bir arada bulunur,
en sık rastlanan alt tip budur. Bazen sadece dikkat eksikliği görülür. 3. bir
tip de dürtüsellikle hiperaktivitenin birlikte bulunmasıdır. DEHB daha çok
biyolojik kökenli, yapısal bir problemdir. Nedenlerine baktığımızda genetik
etkiler, nörogelişimsel etkiler bazen de psikososyal faktörler göze çarpar.
Belirtiler genellikle 10 yaşından önce 4-5 yaşlarında gözlemlenmeye başlar.
Hiperaktivite belirti kümesinde; çocuğun ellerinin, ayaklarının kıpır kıpır
olup, oturma zorluğu çekmesi; otursa bile sürekli hareket halinde olması;
sınıfta ders esnasında oturması gereken bir durumda oturduğu yerden kalkması;
amaçsızca koşup, bir yere tırmanmaya çalışması; sakin bir şekilde oyun
oynamakta zorlanması; çok konuşması; kendini durdurmakta zorlanması gibi
davranışlar bulunur.

Peki, hiperaktivitenin ilaçla
tedavisinin kaçınılmaz olduğuna katılıyor musunuz?

DEHB’ye
yönelik ilaçların, tedavide davranış kontrolünü sağlama, hareketlerin organize
olmasına yardımcı olma, okula uyumu artırma gibi bazı durumlarda etkili olduğu
biliniyor. Hiperaktivite, çocuğun kendisine ve çevresine zarar vermesine sebep
olup, sosyal uyumunu, aile ve arkadaşlarıyla ilişkilerini bozuyorsa ilaç
kullanımının gerekli olduğu düşünülebilir. Çünkü hiperaktiviteye neden olan
etkenlerden biri de beyindeki yapısal farklılıklardır. Mesela DEHB’li
çocukların beynin dikkati düzenleyen bölgesi olan frontal loblarında kan
akımının düşük olduğu, korpus kallozum ve bazı çekirdeklerin hacminin düşük
olduğu saptanmıştır. Bununla birlikte kan ve idrarlarında dopamin ve
nöradrenalin gibi nörokimyasal maddelerin düşük olduğu görülmüştür. Tabi ilaç
tedavisinden faydalanma derecesi çocuğun yaşı, zekâ düzeyi, ailenin tutumu gibi
faktörlerden etkilenmektedir. Ancak konunun uzmanı hekimler bu konuda daha
doğru bilgiler verecektir. Çünkü ilaç kullanıp, kullanılmaması gerektiğine
çocuk psikiyatristi karar vermektedir.

“GENELLİKLE CEZA TAM TERSİ BİR
ETKİYE SEBEP OLABİLİR”

Tedavisi için nasıl bir yol
izlenmeli?

Kronik
bir hastalık olan ve tedavisi uzun süren bu bozuklukta öncelikle ailenin,
öğretmenlerin çocuğun DEHB’si konusunda bilgilendirilmesi ve iş birliği içinde
olması gerekiyor. Çünkü çocuk evde olduğu kadar okulda da ciddi problemler
yaşayabiliyor. Bazen çocuğun uyumsuz davranışları, yani DEHB’nin belirtileri
basit bir “yaramazlık” ya da “tembellik” olarak nitelendirilebiliyor, yanlış
tepkiler verilebiliyor, gereksiz yere cezalandırabiliyorlar. Bu durumda çocuk
olumsuz bir şekilde etiketlenip, özgüven kaybı yaşayabiliyor. Oysa
davranışlarının bir rahatsızlık olduğu bilinse çocuğa bakış tam aksi yönde
değişecektir.

Tedavi
sürecinde çocuğu suçlamadan, azarlamadan, diğer çocuklarla kıyaslamadan sabır
ve anlayış içinde olmak çok önemlidir. DEHB’li çocuklar organizasyon ve
planlama konusunda zorluk yaşarlar. Özellikle ödevler konusunda ailenin çocuğa
destek olması gerekir. Aslında bu çocuklar hayatlarının birçok noktasında desteğe
ihtiyaç duyarlar. Yapılması gerekenler konusunda, planlama konusunda
yetersizdirler. Mesela böyle bir durumda aileler bir liste yaparak, işleri önem
sırasına koyabilir ve çocuğun işlerini kolaylaştırabilirler. Bununla birlikte
cezadan kaçınarak, motivasyonlarını artırmaya teşvik edebilirler. Çünkü
genellikle ceza tam tersi bir etkiye sebep olabilir. Ebeveynler çocuklarının
dikkat sürelerini baz alarak derslerini planlayabilirler. Örneğin; dikkat
eksikliği olan bir çocuğun ödevini yapması için masanın başında 1 saat
oturmasını beklemek çok zordur. Onun yerine 15 dakikalık çalışma periyotları ve
sık molalar daha faydalı olacaktır. Aileler ve öğretmenler bu konuda konunun
uzmanı kişilerden (psikologlar ya da psikolojik danışmanlardan) danışmanlık
hizmeti alabilirler. İlaç kullanımı konusunda psikiyatristlerden yardım
alabilirler. DEHB’li çocukların hayatlarının birçok alanında problemler
olabilir. Hepsiyle baş etmek çok zordur. Psikoterapi bu konuda fayda
sağlayacaktır. Davranışçı yöntemlerden, psikodramadan, oyun terapisinden
yararlanabilirler.

Vakit ayırdığınız için teşekkür
ederiz.  



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.