İç seslerimizin gücü

 

28 Haziran 2020 13:26
İç seslerimizin gücü





  Çocuğunuz
için yapacağınız en iyi şeylerden birisi, doğru iç sesleri oluşturabilmektir.Çocuğun iç sesleri düzelirse kendisi de düzelir, çünkü bir kimsenin
iç sesleri, kimse bir şey söylemeden kendisinin söylediğidir. Yani şimdiye
kadar kendisine verilen mesajlardan elde edilendir. Kendisinin inandığı ve
ardından gittiği sözlerdir. Bu sözler, çevresindekilerin daha çok ta annen
babasının bakışıyla, duruşuyla, bir tecrübe sonrasında verilen tepkileriyle ve
ya bir duruma kendisinin verdiği bir anlama göre oluşur çoğunlukla ve çok çok
etkilidir. Kendisinin verdiği anlamlar da yine çevresindekilerden okuduğu
mesajlar sonucunda oluşur. Kendisini ne zannediyorsa ve ne olacağını
düşünüyorsa ona göre oluşur iç sesleri ve bir durumda hemen devreye girer. Bu
inanç ne ise şahsın gözünde kendisi o dur. Başkasının ne dediği değil,
kendisinin neye inandığı ne şekilde davranacağını belirler. Delili vardır
çünkü, öyle inanması için müsait bir zeminde kendiliğinden oluşmuştur.

İç sesler,
insanı öyle derinden etkiler ki, bunlar düzgün oluşmuşsa kişiyi tabiri caizse
uçurur. Yok eğer yanlış oluşmuşsa kişiyi en dibe çeker ve orada zikzak çize
çize kendi hayatını da çevresindekilerin hayatını da gerçekten çileye çevirir.
Kimse yokken o vardır. Kimseye sormaya gerek kalmadan hayata onlar yön verir.
İlerletir ve ya geriletir. Öne çıkarır ya da arkada bıraktırır. Korkutur ya da
cesaret verir. Yol haritasını kendisine dair inaçları belirler. Nice insanlar
vardır ki içindeki “sen beceriksizsin, yapamazsın, başkaları senden daha iyi,
el ne der, sakın deneme başarısız olursun ve mahcup olursun” diyen iç sesleri
sebebiyle elde edecekleri müthiş başarı ve kazançtan mahrum kalmışlardır.
Yetişkin olduğu halâ bu seslerden kurulamayan nice insan vardır. Bunlar
psikolojik yöntemlerle incelendiğinde içindeki konuşan sesin annesine ya da
babasına ait olduğunu söylerler. Bunlar zamanla inandıkları kendi iç seslerine
dönüşmüştür.

İç sesler nasıl
oluşur? İşte önemli olan bunu bilmek ve bu seslerin doğru oluşabilmesi ve eğer
yanlış oluşmuşsa bunların düzeltilmesi için elinden geleni yapmaktır.

Daha dünyaya
geldiğinden itibaren bir aile yapısı ve bir çocuk algısı ile karşılaşır bebek.
Anne dediğin böyle olur, baba değin şöyle olur ve çocuk dediğin de şudur diye.
Eğer anne baba her insanın ayrı bir cevher ve her çocuğunda ayrı bir dünya
olduğunu bilmezse, işte olanlar bunda sonra olur. Bizim gördüklerimiz ve
yaşadıklarımızla oluşmuş inançlarımızdan yola çıkarak çocuğu bu inandığımız
kalıpların içine sokmaya çalışırız. Aslında buna hem hakkımız yoktur hem de bu
mümkün değildir. Bunu tecrübelerle anlamaya kalkarsak, köprünün altında çok
sular geçtiğini ve nice zararlar verdiğimizi anladığımızda bu öğrenme pratikte
bir işe yaramayacaktır. Çünkü çocuk kalıcı bir şekillenme içine girmiştir ne
yazık ki. Artık bundan sonra özür dilememiz, gönül sayfalarında oluşmuş
karalamaları silmeye ve zihninde oluşmuş inançları düzeltmeye yetmeyecektir.
Özür dilemenin elbette bir anlamı vardır ve çok önemlidir. Fakat eline kaynar
su döktüğünüz birisi yanlışlıkla döktüğünüzü anlar, sizi affeder fakat yanık
iyileşinceye kadar acısını çeker ve eğer yanık ağır ise iyileştikten sonra bile
onun izini ömür boyu taşır. İlâveten, “Dal rüzgârı affettse bile kırılmıştır
bir kere” özlü sözünde zikredildiği üzere, aslolan değer vermeye lâyık bulmak
ve buna uygun davranmaktır.

Bu arada şunu
da söylememiz gerekir ki, burada kastedilenler, kendi bildiklerini doğru kabul
edip gerçeğin arayışı içine girmeyenlerdir. Her birimiz anne ve babalar olarak
elbette çocuklarımız için en iyisini isteriz ve yaptıklarımızı çocuğumuz fayda
görsün diye yaparız. Fayda beklerken çocuklarımızın asileştiğini, istediğimizin
tam tersi sonuçlar aldığımızı ve giderek iletişimin koptuğunu gördüğümüz halde
yine çocuğu suçlamak, akıl almaz bir karanlık içinde yaşamak demektir ki, bunun
mantıklı bir izahı yoktur. Biz araştırdığımız, okuduğumuz, tecrübe ettiğimiz
şeyleri uygulamaya çalışırken elbette ki yanlışımız ve hatalarımız olacaktır.
Burada sıfır problem bir ilişkiden söz etmiyoruz. Niyet olarak daima doğruları
arayan, kendini geliştiren ve çocuğun hayatı için gerçekten olmazsa olmaz olan
adımları atarak, çocuğun kendilik algısına destek olacak ne varsa onları hayata
katmak için ciddi çaba sarfeden bir ebeveyn olmaktan söz ediyoruz. Fark edip
özür dileyen, daha iyisinin arayışı içinde olmayı bir görev ve anne baba
olmamız çok önemlidir. Kendimizi gereğini ve önemini bilen insanlar olursak,
göreceğiz ki her şey çok daha doğru bir seyir takip edecektir.

Basit bir kaç
örnek vermek işe yaracaktır diye düşünüyorum. Sofrada çorbasını döken, ayakkabı
bağcıklarını dakilarca uğraştığı halde bağlayamayan, ısrarla istediği işleri
güzel yapamayan (yani annesinin istediği gibi-yani bir yetişkin gibi) çocuğa
annenenin ağzından hemen dökülüveren sözler genellikle şunlardır.

“Ben sana çorbanı
kendin yeme dökersin demedim mi, bak üstünü başını kirlettin. Ver şu kaşığı
bana, aç ağzını. Bir daha kendin yemeyeceksin ve beni dinleyeceksin tamam mı.”
“Oynarken bu kadar dağıtmak zorunda mısın? Doğru düzgün ve sessizce oynasana.
Daha biraz önce buraları düzelttim, bir iki dakika temiz kalsa yüreğim yanmaz.
Şu eve misafir gelecek diye ödüm kopuyor. Birisi gelse ne der?”
“Şu oyuncaklarını topla, hemen kutusuna koy. Ne kadar dağınık ve pasaklı bir
çocuksun. Demek sözümü dinlemiyorsun, odanda hapis kalacaksın, çabuk odana
bakalım.”
“Kardeşinle kavga etme diye sana yüz kere söylemedim mi? Sen büyüksün azıcık
idare ediversen ne olur? O senin kardeşin, kıskanmaya utanmıyor musun?”
“Beni o kadar üzüyorsun ki. Bir daha beni üzersen senin annen olmayacağım. Alıp
başımı gideceğim, ne yaparsan yap o zaman.”
“Marketten istediklerimi alıp gelmiyorsun ve beni her zaman üzüyorsün, ben de
seni sevmiyorum.”
“Derslerine çalışsana, sana kaç kere bilgisayarın başından kalk dedim. Böyle
tembellik etmeye devam edersen sınıfta kalırsın.”
“Baban gelince görürsün gününü, yaptıklarını bir bir anlatacağım, bakalım o
zaman ne yapacaksın?”
“Özür dilemeni kabul etmiyorum, çünkü her zaman aynısını yapıyorsun, git
başımdan gözüme görünme.”
“O haylaz çocuklarla dolaşma diye sana söyleye söyleye dilimde tüy bitti. Sen
de onlara benzedin, böyle gidersen senden adam olmaz.”
“Sen yalancının tekisin, artık sana inanmıyorum.”
“Benden bir şey isteme, sen benim istediklerimi yapıyor musun ki ben senin
istediklerini yapayım?”

Bu diyalogları
sayfalarca uzatmak mümkün. İnsan bu diyalogları okusa bunlar kiminle kim
arasında geçti diye bir sorulsa, mantık açısından mutlaka bir çocukla çocuğun
diyaloğu zanneder. Birisi çocuk, öteki de onunla çocukluk yarışına girmiş ve
sanki zarar vermek için elinden geleni yapan bir anne çocuk diyaloğu oysa. Bu
iletişimler inanabilirsiniz ki en hafifleri. Bunlar bile bir çocuğun kendilik
algısını bozmaya, kendine inancını tüketmeye, kendini işe yaramaz, annesini
üzen, kötü ve değersiz bir çocuk olarak algılamasına yeter. Bu mesajlarla
büyüyen çocuk, gelecekte de bir işe yaramayacağı ve başkalarının kendisinden
daha iyi olduğu ve kendisinin asla onlar gibi olamayacağı inancına sahip olur.
Bu inanç ise çocuğu kilitler ve gerçekten moral olarak tüketir. Bunun olması
için haklı bir sebep gösterilebilir mi?

Çocuğunun
yaptığı doğru ve güzel işleri “zaten görevi, översem şımarır” endişesi ile hiç
gündeme getirmeyen anne babalar, çocuğun zihninde hiç işe yarar bir şey
yapmadığı inancını oluşturur ve pekiştirirler. Çocuk harika başarılar elde
etsede, içinde “sen güzel işler başaramazsın” inancı ve iç sesi olduğu
müddetçe, bir türlü mutlu olmayacak ve yaptığı işlerden keyif almayacaktır. Bu,
mutsuzluğu hayatının temeline oturtmak demektir ki hiç bir anne babanın buna
hakkı yoktur.
Çocuklarınızın önünden çekilin.

Oysa,
çocuklarımızın ne kadar güzel bir mutluluk kaynağı olduğunu, içlerinde ellerine
aldığı her işi başaracak enerji ve gücü bulunduğunu, sadece bizim doğru
yönlendirip rehberlik etmemize ihtiyaçlarının olduğunu anlamamız gerekiyor. Bir
yazarın dediği gibi, çocuklarınızın önünden çekilin yeter, onlar pek çok şeyi
başaracaklardır diyor. Çok doğru. Hatırlayalım, çocuklar büyürken ne kadar
coşkulu, heyecanlı, her işe el atmaya ve yapmaya çaılşan, doğru sözlü, oyunu ve
arkadaşlığı seven, anna babasının kucağından inmeyen hayat dolu birer çocuktu.
Onları besleme, yatırıp kaldırma, temiz ve düzenli olmayı yani hayatın temel
eğitimlerini verelim derken, çocuğun inancını kırıp, içindeki çocuğu küçülten
yaklaşımlarımız yüzünden çocuk sorun üreten bir birey haline dönüşüyor.

Niye? Bilgi
yetersiz?
Niye? Bir anne baba olunca olunca herşeyi nasılsa öğürenmiş sayılıyoruz ve
elimizin altında bize mahkum bir varlık var ya, kendi yoksunluğumuzu yoksulluğa
çeviren cehaletimizle çocuklarımızı sadece büyütüyor fakat yanlış eğitiyoruz.
Niye? Bilgi ile harmanlanmış sabırdan yoksunuz.
Niye? Olayları ve durumları okumayı bilmiyoruz.
Niye? Daha doğrusunu aramak ve kendimizi yetiştirmek-geli,ştirmek ve
sorumluluklarımızı hakkıyla yapabilmek gibi bir derdimiz yok.

“Benim böyle
bir derdim var.” diyebilirsiniz. O zaman size şu soruyu sorarım, derdi olanın
tedbiri de olur. “Bunu sağlamak için ne yaptınız? Hangi eğitimleri aldınız,
hangi kitapları okudunuz. Dua ederek secdede Rabbimize ne kadar yalvardınız. Çocuğu
dövüp sonra da üzüntüsünden oturup çocukla ağlayan anneler, bu tablonun bir
daha yaşanmaması için hangi tedbirleri aldınız? Konforlarınızdan vazgeçmeye
hazır mısınız? “Haklısınız fakat” diye başlayan cümleler, yanlışa kol kanat
gerer onları besler, farkında mısınız? Sizi değişmeye sevketmeyen bilgi
öğrenilmemiş demektir. Hayata geçirilmemiş bilgi sizin olmamış demektir.
Dinlemek bir lüks gibi kaldıkça, seminerlere gidip gene kendi bildiğinizi
yaptıkça, bilgi güneşi hayatınızı aydınlatmayacaktır. Yanlışlar devam ettikçe
sıkıntılarınız artacak, bunun kaynağının sizin yaklaşımlarınızın olduğu
gerçeğini görmezden geldikçe, muhatabımızla iletişiminiz kopacaktır. Siz halâ
kendinizi haklı bulmaya devam ede durun hayat geçiyor, çocuklar büyüyor,
yanlışlar bireyleri birbirinden ve hayattan koparıyor. Siz de buna ben ne kadar
emek verdim, saçımı süpürge yaptım diyerek vahlanmaya devam edin ve kendinize
şu soruyu sorun; şu ana kadar yaptıklarım ne işe yaradı? Ya yaptıklarım yanlış
idiyse, bu tablo ne yazık ki benim eserim ise dediğinizde, özür dilemek için
artık çoooook geç kalmış olacaksınız. O zaman şu anda ne yapabiliyorsanız onu
yapın. Çocuğunuzun kendilik algısını doğru oluşturabilmek, iç seslerinin
kendisini doğrularda sabit kılabilmesi için ne yapılsa yeridir, ne kadar
uğraşılsa hakkıdır.”

Zaman geçiyor
ve geçmişi telâfi etme imkânımız yok. Niyetimiz bize rengini verir ve
hayatımıza yol gösterir. Lütfen, kendi iç seslerimizden yola çıkarak bunun ne
kadar önemli olduğunu farkedelim ve lütfen çok ciddi çaba sarfedelim.  



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.