Kulaklığıyla ölüme giden gencin hikayesi

 

29 Ocak 2018 07:29
Kulaklığıyla ölüme giden gencin hikayesi





   

Ağır adımlarla yürüyordu genç… Bakışları dalgın, gözleri yaşlı.
Uzaktan görenler etiketi yapıştırırdı, vah gence herhalde sevgilisinden
ayrıldı… Hiçbir arkadaşının bilmediği gizemli bir yanı vardı. Amacı merak
edilen değil, yalnız kalmaktı… Aklından geçen bin bir tane düşünce onu hüzünlü
mecralara bırakmıştı… Zaman diye derin bir ah çekti yürürken. Ve ikinci
kulaklığını da sol kulağına taktı… Adımları her zaman ki gibi ağırdı, bakışları
yerde. Ve aniden gelen o ses. Araba çarpmıştı!

İnsanlar
başına toplandığında o çoktan son nefesini vermişti. Yüzünde yarım bir
gülümseme, sanki sevdiğine sarılmıştı. Sinirliydi arabadan inen adam. “Ben
yolumda gidiyordum, hem yayalara kırmızı ışık yanıyordu” Yanında ki başörtülü
kadın da konuşmaya katıldı ve bu zamanın gençlerinin o saçma sapan gürültülü
müzikleri dinlediğinden beri gençlerin tuhaflaştığını iddia ediyordu.
Kalabalığın arasında her kafadan bir ses çıkarken ambulans görevlileri
hastaneye götürmek üzere gencin cansız bedenini aldı. Kaza yapan şoförde
onlarla birlikte önce hastaneye ardından karakola götürülmek üzere yola çıktı.
Az evvel sürdüğü arabanın başındaydı, işte tam az önceki gibi elleri
direksiyondaydı.  Tek fark vardı, canından olmuştu genç bu arabanın
çarpmasıyla…

Kalabalık
dağıldıktan sonra, daha demin ortalığı velveleye veren kadın oradaydı, gencin
düşüncelerinden bihaber zaman denen kavrama o da takılmıştı. Oğlu askerdeydi,
tezkeresine on gün kalmıştı. Günler geçmişti geçmesine, hüznü ölümün ansızın
çekip gelmesineydi. Düşüncelerinin arasından yerde duran telefon onu çekip
aldı. Cansız bedeni kaldırılırken gencin cebinden düşmüş olmalı diye düşündü.
Derin bir ah çekti, ah be oğlum değer miydi …? Hiç tanımadığı gencin ölümü onu
da etkilemişti. Ailesine teslim etme niyetiyle yerden aldı telefonu. Hayret etti
şifre yoktu telefonda, gençlerin hepsinin telefonunda şifre olurdu oysa.
Ölmeden evvel hangi müziği dinliyordu acaba diye meraklı düşüncelere dalmışken
taktı kulaklığı kulağına…  Bunu beklemediği kesindi. Dinlediği sözler onu
da kederlenmişti… Sözler aynen şöyleydi:

De
ki: “Sizin kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm var ya, o mutlaka size
ulaşacaktır. Sonra gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah'a döndürüleceksiniz
de, O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.” (Cuma suresi 8. Ayet)

Kızgındı
kendine, kırgındı dünyanın haline. Önyargılıydı. Tanımıyordu genci, ama ona
göre bütün gençler aynıydı şu dakikaya kadar. İşte binlerce yıldır evimizin
yurdumuzun en sağlam en yıkılması zor kalesiydi önyargı. İnsanlar o kalede
mutlu bir şekilde tüm ömrünü tüketti. Çoğu hatasını fark etmeden ecel geldi…
Çoğu yıkamadı kaleyi, hayatının ortasında ki en zorlu kaleyi kimse fark etmedi.
Fatih olmak zordur, ama İstanbul'unu bulmak Fatih olmaktan daha zordur. Bu olay
yaşanmamış bir hikâye belki, ama kendimize gelmek için bizi derinden etkileyen
bir olay her zaman başımıza gelmez ki. Haydi, yıkın şu önyargı denen illeti,
yıkın ki pişmanlık sarıp sarmalamasın bizleri…

 

Doğruhaber  



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.