Yemek Davetine Katılmanın Âdâbı

 

01 Şubat 2018 00:15
Yemek Davetine Katılmanın Âdâbı




Yemeğin âdâbına gelince, bu âdâbın bir kısmı misafirliğe yemeğe gitmekle, bir kısmı da misafire (yemek) ikram etmekle ilgilidir.


  İnsanların yemek zamanlarını gözetip o zamanda yemeğe gitmek
sünnete aykırıdır. Bu bakımdan tam yemek zamanında bir eve girmek, ansızın
girişten sayılır. Bu ise yasaklanmıştır.

Nitekim
Allah Teâlâ şöyle demiştir:

Ey
iman edenler, (rastgele) peygamber'in evlerine girmeyin. Ancak yemek için size
izin verilir de girerseniz (erkenden gelip) yemeğin pişmesini beklemeyin.
Çağrıldığınız zaman girin; yemeği yeyince dağılın, söze dalmayın. (Ahzâb/53)

Ayette
geçen 'Onun kabını (yemeğini) beklemeksizin' ifadesi; 'yemeğin ne zaman
pişeceğini beklemeyin' demektir.
Nitekim Hz. Peygamber şöyle demiştir:

Çağırılmadığı
bir yemeğe giden kimse, fâsık olarak gitmiş ve haram yemiş olur.

Yemek
zamanını gözetmeden girip de onların yemeklerine tesadüf ettiği takdirde,
kendisine izin verilmeden yememesi gerekir. Ne zaman ki kendisine 'ye' denirse,
incelemelidir. Eğer onların iç-ten gelen bir teklif yaptıklarına ve yemek
yemesini istediklerine inanırsa, onlarla beraber yemelidir. Eğer kendisinden
utanarak bunu söylüyorlarsa, yemesi uygun değildir. Bahane bulup yemeğe
ihtiyacı olmadığını ileri sürerek imtihan etmelidir.

Fakat
aç olduğu zaman, kendisine yedirmek için dostlarından birisinin yemek vaktini
beklemeksizin evine giderse, bu takdirde yemesinde bir sakınca yoktur. Çünkü
Hz. Peygamber (s.a), Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'le beraber Ebu'l-Heysem ve Ebu
Eyyûb el-Ensarî'nin evlerine yemek için teklif olmaksızın yemek yemeye
gitmişlerdir.39

Böyle
bir durumda müslüman kardeşinin evine gitmek, ona yedirme sevabını kazandırmaya
yardım etmektir. Bu âdet, selef-i salihînin âdeti idi. Avn b. Abdullah
el-Mes'udî'nin üçyüz altmış arkadaşı vardı. Senenin her gününde bir dostunun
evinde yemeğini yiyerek o seneyi geçirirdi. Başka birisinin de otuz dostu
vardı. Bir ayda herbirine bir gün gitmek suretiyle dolaşırdı. Başka birisinin
de yedi dostu vardı. Haftanın her gününde birisinin evinde olurdu. Onların
dostları çalışmalarında kendilerine yardım ederlerdi. Dostlarının bu zâhid ve
âbid kimselere yedirdikleri kendileri için ibadet sayılır. Eğer kişi eve girip
ve sâhibini içerde bu-lamazsa, ev sahibinin dostluğuna güveniyorsa, izin
almaksızın dostunun yemeğini yiyebilir. Zira izinden gaye; yemek sahibinin razı
olmasıdır. Hele yemeklerde... Çünkü yemekler hususunda daha da genişlik vardır.
Çok kişi var ki, açıkça izin verir ve izin verdiğine dair yemin eder. Oysa buna
rağmen karşısındakinin yemesine razı değildir. Bu bakımdan böyle bir kimsenin
yemeğini yemek mekruhtur. Hazır bulunmayan çok kimseler de vardır ki, izin
vermediği halde onun yemeğini yemek güzeldir.

Yahut
sâdık dostlarınızın evlerinde yemenizde size bir günah yoktur. (Nûr/61)

Hz.
Peygamber (s.a), Berire'nin (Hz. Âişe'nin azâdlı câriyesi) evine girdi. Kendisi
hazır olmadığı halde sadakadan olan yemeğini yedi. Rasûlullah yemeği yedikten
sonra 'İşte sadaka tam yerini buldu'40 buyurdu.

Rasûlullah'ın
böyle yapması, Berire'nin (r.a) buna sevineceğini bildiğinden
kaynaklanmaktadır. İşte bu sırra binaen ve sahibinin izin vereceğini bilmekle
yetinerek izinsiz eve girmek câizdir. Eğer böyle bir şeyi bilmezse mutlaka önce
izin almalı, sonra içeri girmelidir.

Muhammed
b. Vâsık ve arkadaşları Hasan Basrî'nin evine girerler, izin almaksızın
gördüklerini yerlerdi. Hasan da eve gelir, onların böyle yaptıklarını görünce
sevinir ve 'Biz de böyle yapardık' derdi..

Hasan
Basrî çarşıda bir bakkalın kuru meyvelerinden ayakta durarak 'şu sepetten bir
incir, öbüründen bir hurma alır yerdi'. Hişam kendisine 'Ey Ebu Sâid! Acaba
takvâ konusunda sana ne görünmüş ki, adamcağızın izni olmaksızın yemişlerinden
yiyorsun?' Hasan 'Ey Lehim (Cimri!) Yemek hakkındaki ayeti bana oku'. Bunun
üzerine Hişam ayeti 'veyahut da dostlarınızın' (Nûr/61) cümlesine kadar okudu.
Oraya varınca Hişam sordu: 'Ey Ebu Saîd! Âyetteki dost kimdir?' Hasan (r.a)
'Ayetteki dost, o kimsedir ki, nefis ona meyleder, rahata kavuşur, kalp de
onunla sükûnet bulur...'

Bir
topluluk Süfyan es-Sevrî'nin evine gitti. Süfyan'ı evde bulamadılar. Kapıyı
açıp, sofrasını indirip yemeye başladılar. O esnada Süfyan içeri girdi ve 'Siz
bana selef-i sâlihînin ahlâkını hatırlattınız. İşte onlar böyle yaparlardı'
dedi.

Bir
topluluk, tâbiînden birini ziyaret etti. Ziyaret edilen zâtın yanında onlara
ikram edecek bir şey yoktu. Bunun üzerine ziyaret edilen, dostlarından birinin
evine gitti. Fakat onu evde bulamadı, onun pişirdiği çömleğine baktı. Bir de ne
görsün yemek pişmiş ve ekmek de hazırdır ve diğer gereken şeyler de mevcuttur.
Hepsini aldı, ziyaretçilere takdim etti ve 'Yeyiniz!' dedi. Evin sahibi geldi.
Evde hiçbir şey görmeyince, kendisine 'Filân zat geldi, hepsini toparlayıp
götürdü' denildiğinde, 'Çok güzel etmiş' dedi. Daha sonra
yemeği götüren zatla karşılaştığında şöyle dedi: 'Ey kardeşim! Misafirlerin
ikinci bir defa geldikleri takdirde ikinci bir defa aynı şeyi yapabilirsin'.
İşte yemeğe katılmanın âdâbı bunlardır. (İhya-ı Ulumid-Din)  



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.