Dili Tutmak Acizlik Değildir

 

06 Mayıs 2018 16:36
Dili Tutmak Acizlik Değildir





  Kadın, elmas hükmünde olan
yumuşaklığını, şefkatini, nezaketini; yani kendisini bir erkekten ayıran en
belirleyici vasıflarını her zaman muhafaza etmeye çalışmalıdır. Çünkü kadının
bu hasletleri onun en kıymetli hazineleridir.

Dili tutmak bazen ilaç olur sorunlara.
Geliverir dertlerinden imdat eden insana. Bir sekine hali olup her ne kadar
yutması zor olsa da kelimeleri, her ne kadar boğaza bir acı olup takılsa da
sözler, her ne kadar acizlik gibi görünse de nefislere; susmak ya da cevabı
ertelemek yani tam konuşmayı hedeflemişken sözü frenlemek bazen geleceğe en iyi
yatırım oluverir. Üstelik ölünceye kadar bir kazanıma dönüşecek, ahirette
karşılığı alınacak, Hakkı razı edecek bir yöntem... Etkisini belki birkaç
dakika sonra dahi gösterecek olan bir kazanım… 

Nefse çok ağır gelen tasvirlerin yapıldığı, sözlerin
söylendiği bir zamanda dili tutmak; gönüllere girebilmeye, sözün kıymetini
arttırmaya, şahsiyeti korumaya, afiyete ermeye bir vesiledir. Üstelik
yaralanmamak adına yaralamamaktır. Yıpranmamak adına yıpratmamaktır. Böyle
zamanlarda dili tutmamak iki uçlu bir bıçak görevi görüp hem karşı tarafı
yaralar, hem de yaralanan karşı tarafın kişiyi daha fazla yaralamasına neden
olur. 

Çok kritik zamanlarda dili tutmak sabırla eşdeğer olduğu için
imani bir durumdur. Peygamber Efendimiz (SAV) o yüzden “Sabır imanın yarısıdır” buyurmuştur. O halde dili gereken yerde tutmak, edepli
bir konuşma diline sahip olmak imanının kuvvetine işaret ederken, tutmamak ise
imanın zayıflığına işarettir. Çünkü dil, kalbin durumunu gösteren bir aynadır
ve kalbin içinde bulunan iman da bir ölçeği mesabesindedir. İnsan için
frenleyici bir özelliği olan ve otokontrol mekanizması görevi gören iman
zayıflayınca; dil de arıza çıkartmaya başlar. İmanla bağı olan dil, frenlenmeye
çalışıldığında ise kalpteki iman kuvvet bulur ve orası bir selamet yurduna
dönüşür. 

Aile içinde dili tutmak konusunda eşler kendilerini
frenlemeli, dilleri üzerinden nefislerini yarıştırmamalıdırlar. Bu konuda en
fazla sorumluluk, bir eğitmen olduğu ve evin merkezi odak noktası olduğu için
kadınındır. Çünkü kadının kendisini frenlemesi hem kocasını terbiye eder, hem
de çocuklarını eğitir. Bayan kardeşlerimiz yine bana kızacaklar belki, ama
yazarken taraf tutma gibi bir gayem yoktur. Kadının hakkına girmekten, onun
değerini düşürmekten Allah`a sığınırım. Amacım kadının makamını, şahsiyetini,
değerini korumasına yardımcı olmaktır… 

Kadın, elmas hükmünde olan yumuşaklığını, şefkatini,
nezaketini; yani kendisini bir erkekten ayıran en belirleyici vasıflarını her
zaman muhafaza etmeye çalışmalıdır. Çünkü kadının bu hasletleri onun en
kıymetli hazineleridir. 

Kocasından yana haksızlığa uğrayan, ağır sözler işiten kadın,
ona benzeriyle mukabele etmenin sonuçlarını hesaba katmalı, aklını kullanmalı
ve sabırlı olmalıdır. Yeryüzünde kendisine sabrı işaret eden delillere bir
bakmalıdır. Yüce Rabbimizin istese hemen var edeceği bir canlıyı anne karnında
aylarca bekletmesinin, bir çiçeğin aylarca süren serüveninin, bir toplumun
sümbüllenip yıllar sonra meyveli bir ağaca dönüşmesinin işaretleri olan sabrı
güzel neticeler almak için kullanmalıdır. Sorunların etkisinden sıyrılıp;
bağrında nice canlılara rızık barındıran dağlar gibi evlatlarını bağrında güzel
ahlakla doyurmalı, onları ova ve bayırlar misali engin bir yürekle sabır kokan
kollarında büyütmelidir. Her davranışını kopyalayacak olan çocuklarına “kendini
frenleyebilmek, insanlardan gelebilecek eza ve cefaya tahammül edebilmek” gibi
bir serveti miras bırakmalıdır. 

Birçok kadın, kocasından yana haksızlığa veya hakarete uğradığı
zaman dilini tutmayı bir esaret olarak görüyor. Hâlbuki kadın, asıl dilini
tutmadığı zaman fazla haksızlığa uğrar ve yalnızlığa itilir. Kocasını kendisine
karşı daha merhametsiz bulur. Kaybeden, ağlayan, yıpranan kendisi olur. Hatta
aile içi şiddetin en önemli nedenlerinin başında kocasıyla laf yarıştırması
gelir. Yaptığı haksızlık karşısında hanımının kendisini frenlediğini gören
erkek ise hatasını kavrar ve kendince tamir yoluna gider. Kadın ise kocasının
yanlışlarını konuşma, ona nasihat etme gibi bir fırsatı elde etmiş olur. Fakat
elde ettiği bu fırsatı kadın, doğru ve iyi bir şekilde kullanmalıdır. 

Allah Resulü (SAV) hatalarından dolayı -düzeltmek için- her
insana farklı yöntemlerle yaklaşmış ve uygun zamanı kollamıştır. Sonra kişinin
kalbini söyleyeceklerini almaya hazır hale getirmiştir. Bunu yaparken kişiye
yanlışından dolayı tavır almamış, olumlu yönlerini ön plana çıkartarak yanlışı
üzerinden nasihat etmiştir. Resulullah (SAV), konuşurken düşündürmüş,
yanlışların farkına vardırmış, karşısındakinin vicdanını aktif hale getirmeye
çalışmıştır. 

Onun için kocasından yana sıkıntılarını dile getirecek olan
kadının kurduğu cümlelerin hakaret içermemesi ve suçlayıcı bir dil yerine
iyileştirici bir dil olması gerekir. Suçlayarak başlanan bir konuşmada daha
yolun başında araya duvar örüldüğünden karşı tarafın düzelmesinde hiçbir rolü
olmayacaktır. Ortamın gergin olduğu bir zamanda da asla karşı tarafı düzeltmeye
çalışma gibi bir yol izlenmemelidir. 

Konuşulması, düzeltilmesi, çözülmesi gereken davranışları ve
sorunları konuşmak için uygun zamanı kollamak, uygun bir dil kullanmak yalnızca
eşler arası uygulanacak bir yöntem değildir. Çocuğun yanlış davranışlarına
karşı da hemen tepki verilmeyip, daha sağlıklı düşünülmeli, sebepler gözden
geçirilmeli ve en düzeltici bir dil ile yanlışlarının farkına varılması
sağlanmalıdır. Ortam şartları ve kişinin karakterini göz önünde bulundurmak;
insanları idare etmede, yönlendirmede ve düzeltmede izlenecek en etkili yoldur. 

Karşı tarafın düzelmek için neye ihtiyacı varsa o şekilde
konuşmak yine dili terbiye etmekle mümkündür. İnsanın büyük bir hırsla
konuşmayı istediği zaman dilini tutması zor olsa da gönüllerin fethi; dili
doğru kullanmakla mümkündür. Allah Resulü (SAV) “İnsanların yuttuklarının
arasında en hayırlısı, konuşmayı yutmasıdır” buyurmuştur. İşte bu
hadis insanın nefsine ağır gelen durumlarda devreye girmelidir. 

Sahabelerden bir tanesi “Bazı ortamlarda o kadar çok konuşma
isteği bende hâsıl oluyor ki; tıpkı çölde susuz kalan bir insanın serabı görüp
de o sudan içmeyi istemesi gibi… Ama o durumda Allah Resulü`nün hadisi aklıma
gelip susuyorum” demiştir. 

Gereken durumlarda susmak aynı zamanda kişinin kalbi
hastalıklarını da tedavi eder. İnsana devamlı kendisini beğenme duyguları ve
her başarısının ardından kibirlenme duyguları galebe çalabilir. İşte bu
hastalıkları, nefse çok ağır gelen durumlarda susmak silip süpürür, terbiye
eder. Kişiyi olgunlaştırır, kalbe güzel hasletlerin tohumlarını atar. O
tohumlar filizlendikçe etrafa güzellikler saçar; kişinin İslami şahsiyeti kıvam
bulur. Böylece hayatın pişmanlık duygularıyla bocalayarak heder olmasının önüne
geçilmiş olunur.   



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.